Ortadoğu yanıyor, bedelini onlar ödüyor!

Ortadoğu’da yıllardır dinmeyen çatışmalar, bölge halkının yaşamını derinden sarsmayı sürdürüyor. İsrail’in Filistin’e yönelik yoğunlaşan saldırıları ve İran-İsrail arasındaki giderek tırmanan gerginlik, sivil halk üzerinde yıkıcı etkiler bırakırken en ağır yük yine çocukların omuzlarına biniyor. Özellikle Gazze’de derinleşen insani kriz, birçok bölgede temel yaşam haklarına erişimi neredeyse imkânsız hale getiriyor.
Çatışmaların ortasında kalan çocuklar yalnızca yaralanmakla kalmıyor; barınma, eğitim ve sağlık gibi temel haklardan da mahrum büyüyor. Sürekli süren bombardımanlar, çocuklarda hem fiziksel yaralar hem de onarılması zor ruhsal travmalar bırakıyor. Okulların yıkılması, hastanelerin işlevsiz hale gelmesi ve güvenli bölgelerin kalmaması, çocukların gelecek umutlarını tehlikeye atıyor. Birleşmiş Milletler’in yayımladığı son veriler, bölgede hayatını kaybeden çocukların sayısında kaygı verici bir artış yaşandığını ortaya koyuyor. Gıda sıkıntısı çeken, sağlık hizmetlerine erişemeyen ya da yıkıntılar arasında yaşam mücadelesi veren çocuklar, savaşın en savunmasız kurbanları haline geliyor. Uzmanlar, çocukların savaş ortamında büyümesinin sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal hafıza ve gelecek açısından da ciddi sonuçlar doğuracağına dikkat çekiyor. Travmalarla büyüyen kuşakların, ileride barış ve güven ortamının inşasını da zorlaştırabileceği ifade ediliyor. Sivil toplum kuruluşları ve yardım dernekleri, çocukların korunması ve çatışmaların sona ermesi için uluslararası topluma acil eylem çağrısında bulunuyor. Ne var ki diplomatik çabalar yetersiz kalırken, çocukların maruz kaldığı şiddet ve yıkım her geçen gün daha da artıyor. Barışın hâlâ uzak bir ihtimal olduğu Ortadoğu’da, savaşın ortasında kalan çocuklar, insanlığın vicdanını sınayan en büyük gerçek olarak karşımızda duruyor.
"TOPLUMUN VİCDANI BU TABLOYA ALIŞMAMALI"
Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Konya Geleceğe Yön Ver Derneği Kurucu Başkanı Özlem Bilgi, savaş ortamlarından en çok çocukların etkilendiğini belirterek çatışma anlarında onların yaşaması için çalışılması gerektiğini vurguladı. Özlem Bilgi, “Bir çocuk hakları aktivisti olarak şunu çok net söylemeliyim: Savaşlar, çocukların en temel hakkı olan yaşama, korunma, gelişim ve katılım hakkını sistematik olarak ihlal eder. Çocuklar bu savaşlarda ne taraf olabilir, ne de hedef. Ama en ağır bedeli onlar ödüyor. Ailelerini, evlerini, okullarını ve oyun alanlarını kaybediyorlar. Kimi zaman bir çadırda hayata tutunmaya çalışıyor, kimi zaman travmalarla baş başa kalıyorlar. Bazı çocuklar sadece çocukluklarını değil, hayatlarını kaybediyor. Uluslararası toplumun vicdanı bu tabloya alışmamalı, susmamalı, dur demeli. Savaşların kazananı olmaz ama en büyük kaybedeni hep çocuklar olur. Bu nedenle çocukları korumak, sadece bir etik sorumluluk değil; insanlığın onur sınavıdır. Savaş ortamında çocukları korumak öncelikli ve acil bir sorumluluktur. Öncelikle en temel hak yaşam hakkıdır. Bu hak, hiçbir koşulda askıya alınamaz, ertelenemez ya da görmezden gelinemez. Savaş ortamlarında yapılması gereken ilk ve en öncelikli şey, çocukların yaşamasını sağlamak ve onları her türlü şiddetten korumaktır. Temel sağlık hizmetlerine, temiz suya, gıdaya ve barınmaya erişimleri hızlıca sağlanmalıdır” şeklinde konuştu.
Çocukların savaşlardan neden bu kadar çok etkilendiklerini açıklayan Bilgi, onların hem fiziksel hem de psikolojik olarak savunmasız olduğunu söyledi. Bilgi, “Çocuklar ailelerine bağımlı yaşarlar; bir ebeveyn kaybı, onların tüm dünyasını alt üst eder. Savaş ortamlarında en temel ihtiyaçları olan güvenlik, istikrar ve oyun hakkı ellerinden alınır. Ayrıca yaşadıkları travmaları anlamlandıramazlar; soyut düşünme becerileri sınırlı olduğu için olan biteni sadece korkuyla deneyimlerler. Ve en önemlisi, gelişim çağındadırlar. Bu da demek oluyor ki, yaşadıkları her şey çok derin izler bırakır. Savaş, onların sadece çocukluğunu değil, geleceğini de çalar” diye konuştu.
"TÜM İNSANLIK ÇOCUKLARIN YAŞAMASI VE KORUNMASI İÇİN BİR ARAYA GELMELİ"
Toplum ve dünya olarak savaşların neden olduğu yıkıma sessiz kalınmaması gerektiğine dikkat çeken Özlem Bilgi, “Savaşları normalleştirmek, çocukların acılarına göz yummak da bir tür şiddettir. Her birey, bir çocuğun sesi, bir çocuğun savunucusu olabilir. Bu, yalnızca bir sorumluluk değil, bir insanlık görevidir. Aileler, çocuklarının yaşadığı travmaları anlamaya ve onlara güvenli bir alan sunmaya çalışmalı. Çocuklara “iyi ki yaşıyorsun” hissini tekrar tekrar hissettirmeliler. Çocuklara yönelik hak ihlallerinin belgelendirilmesi, kamuoyuna duyurulması ve uluslararası kurumlara taşınması hayati önem taşır. Sessiz kalmak, bu ihlallerin sürmesine zemin hazırlar. Toplumsal farkındalık artırılmalı; çocukların savaşta yaşadıklarını görünür kılmak için medya, sanat ve eğitim yoluyla geniş çaplı bilinçlendirme kampanyaları yürütülmelidir. Bu çalışmalar sadece insani yardım değil, çocukların yaşam hakkına, onurlu geleceğine ve insanlığın ortak vicdanına yapılan bir yatırımdır. Dünya artık susmamalı; tüm insanlık çocukların yaşaması ve korunması için bir araya gelmelidir” dedi. Dernek olarak savaş mağduru çocuklar için yaptıkları çalışmalardan da bahseden Bilgi, sözlerine son olarak şunları ekledi: “Savaş mağduru çocukların yaşadığı zorlukları görünür kılmak için medya kampanyaları düzenliyor, sosyal medya platformlarında bilgilendirici içerikler paylaşıyor ve toplumun her kesimini çocukların korunmasına destek olmaya çağırıyoruz. Ayrıca, yerel ve ulusal paydaşlarla iş birliği yaparak çocuk haklarının korunması için güçlü bir dayanışma ağı oluşturmayı hedefliyoruz.” -Tuba KAYA