Kültür Patikalarında Kültür Endüstrisi

Kültür, hem içinde yaşadığımız hem geçmişe referansla sınırlarını belirlediğimiz hem de geleceğe dair konuşurken hat çizdiğimiz, kıymetli bir alan olarak görülebilir. Gündelik hayatın pratiklerinde ve ritüellerin en ince ayrıntılarında kültürün izlerini görürüz. İçine doğduğumuz dünyanın inşacı bir bakış açısıyla bizi şekillendirdiği biçimiyle kültür, bizlerin temel davranışsal kodlarımızı da belirleme gücüne sahip olabilir. Çevrenin, bireyi inşa gücüne sahip olduğunu düşünürsek esasında hayatın en büyük parçalarındandır, kültür.

Bu bakış açısıyla sosyal değişimlerin kodlarını kültürel çalışmalar belirlemektedir. Kültür alanında üretilenler, planlı bir dönüşümün parçası olma riski taşıyabilecektir. Toplumun davranışsal kodları ve geçmişten getirdiği sınırlılıkları göz önüne alındığında, kültürün kendi doğasında oluşturduğu alanın dışında bu bağlamda üretilenlerin de bir gündem olduğunu söylemeliyim.

‘’Kültür Patikalarının Poetik Güzergahı’’ başlıklı yazımda bahsettiğim ‘’Kültürel İktidar’’ kavramı ve kültürün poetik güzergahı üzerine ifade ettiklerim; Kültür başlığına farklı bir açıdan yaklaşmayı hedeflemekteydi. Bu açıdan Theodor W. Adorno’ya atıfla ‘’Kültür Endüstrileri’’ kavramı da Kültür alanına bakışta önemli görülmelidir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında 1944 yılında ortaya atılan kavramın Kültür üzerine yeni bir bakış geliştirdiği açıktır. Kültür alanında üretilen her bir ürünün kapitalizmin kendisini üretmek için nasıl araçsallaştırdığı açısından bir değerlendirme fırsatı da bulunmaktadır.

Popüler kültür, kitle kültürü, egemen kültür, yüksek kültür gibi yeni kavramların da doğmasını sağlayan bu yaklaşım; özellikle kitle kültürü ve popüler kültür eleştirisiyle modern kültür ve sanat faaliyetlerine eleştirel bir bakış ortaya koymaktadır.

Kültürün kendisi bir ‘’endüstri’’ ve ürünlerinin ‘’meta’’ haline geldiği iddiasıyla kitle iletişim araçları ve teknoloji aracılığıyla rıza üretiminin sağlandığını görülmektedir. Endüstriyel mantığın ve bürokratik işletme disiplinlerinin denetimi altında sanatın özerkliğini ve eleştirelliğini yitirdiğini de bu kavramla ifade etmektedir.

Boş zaman sosyolojisi bağlamında ise insanın boş zamanında erişeceği kültür sanat havzasında yine kendi pazar teknikleri ve yönlendirmelerini Kültür endüstrisi ile elde edilebilmektedir. Adorno’ya göre kültür endüstrisi için insan öncelikli değildir. Kentleşmenin bunun destekçisi olarak alt kültürün oluşturduğu kötümser tablo özellikle modern dönem açısından bir öngörü olarak kabul edilebilecektir.

Hayatımızın adeta her alanını kapsayan, boş zamanlarımızın en işlevsel tüketim aracı olan ve teknoloji ile artık her an yanı başımızda bulunan, sürekli üretilen ve anında tüketime sunulan her bir meta esasında hızla ve bir an evvel yeni bir sıradanlığı doğurmaktadır. Adorno’nun teorileri sonrasında postmodern dönemde bizi karşılayan durumda, farklı bir bakış açısı geliştirilebilir. Ancak bu bakış açısı da Adorno’nun eleştirilerinin bugüne uyarlanmasına engel değildir.

Herkesin ve her şeyin sanatın bir parçası olduğu söyleminin ‘’postmodern sanat’’ ile tanımlanması, sanırım bir geçiştirmeden ibarettir. Özellikle herkesin bir sanatçı olduğu sürekli içerik üretme imkanının sağlandığı yeni platformlarda, toplumsal dönüşümlerin ve kültürel yozlaşmanın araçları artmaktadır.

Kültür Sanat camiası diye yeni nesil bir mafyadan bahsedilen alanlarda farklı fon araçlarıyla oluşturulan pazar, insanların istenilen yeni tüketim alanlarına sürüklenmesini hedeflemektedir. Bu mafyaların üyeleri, her ödül töreninde ve paylaşımında farklı fonların sözcülüğünü üstlenmektedir.

Kültür sanat camiasının köşe başlarını tutanlarının karşısına konulan isimler de kendi arasında yeni bir camia/mafya oluşturmayı tercih etmektedir. Otorite olma gayretiyle güç devşirerek, yerel yönetimler üzerinden kurguladıkları fonları belli başlı güzergahlarda harcamanın ötesine geçememektedirler.

Postmodern sanatın, Kültür Endüstrileri bağlamında değerlendirilme biçimi nasıl olacaktır, bilmiyorum. Ancak bu dönemde toplumun kültürel kodlarındaki değişimlerin hızlanması adına yürütülen süreçlerin ortada olduğunu söyleyebilirim.

Öyleyse Kültürel İktidarın patikalarından Kültür Endüstrilerine uzanan yolda yeni camia(mafya) olma gayretinde bulunarak ötekilere öykünmektense kendi kodlarımızla daha geniş bir havzada çalışmalar yürütmeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eray Eroğlu Arşivi