• Haberler
  • Konya Haber
  • Naht Sanatıyla Kalpleri İşliyor! Hz. Mevlana'nın Çağrısını 'Nal-i Şerif'le Yaşatıyor!

Naht Sanatıyla Kalpleri İşliyor! Hz. Mevlana'nın Çağrısını 'Nal-i Şerif'le Yaşatıyor!

Konya'da Meram Müftülüğüne bağlı Dere Midilli Camii'nde İmam Hatip olarak görev yapan Ahmet Civelek, Osmanlı'da zirve yapmış ancak günümüzde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan kadim bir sanatı, Naht'ı yaşatıyor.Sanatını aynı zamanda imamlık görevini

Konya’da Meram Müftülüğüne bağlı Dere Midilli Camii’nde İmam Hatip olarak görev yapan Ahmet Civelek, Osmanlı’da zirve yapmış ancak günümüzde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan kadim bir sanatı, Naht'ı yaşatıyor. Sanatını aynı zamanda imamlık görevinin manevi bir uzantısı olarak gören Civelek, eserleriyle insanlara Kur’an-ı Kerim’i başka bir formda sunduğunu belirtiyor. Özellikle her yıl düzenlenen Uluslararası Mevlana Anma Törenleri için yoğun bir hazırlık sürecine giren Civelek, bu sene Hz. Mevlana'nın "Men hâk-i reh-i Muhammed muhtarem" dizelerinden yola çıkarak Hz. Peygamber’in ayak izi olan 'Nal-i Şerif' temasını ahşaba sabırla işledi.

Haber

SANATIYLA KALPLERİ İŞLİYOR!

Hat sanatının zarifliğini ahşabın sıcaklığıyla buluşturan Naht sanatını Kur'an-ı Kerim'in manevi mesajlarıyla kalplere işlemeyi amaçlayan Civelek, “Naht sanatı, hat sanatının ahşap üzerine oyulmasıyla camilerde, minberlerde, mihraplarda, kürsülerde, Kur'an muhafazalarında, rahlelerde, sandukalarda işlenerek ortaya koyulan eserler olarak öne çıkıyor. Osmanlıda zirve yapmış bir sanat ama günümüzde yok olma tehlikesi yaşıyor. Ahşap oymak için ceviz ağacı, abanoz ağacı, ıhlamur ağacı gibi ağaçlar kullanılıyor. Biz de bugün bulabildiğimiz ağaç türevlerini işlemeye çalışıyoruz. Ben de ağırlıklı olarak Ceviz Ağacı ve bulursam Sapelli, Iroko gibi Afrika türevlerini işliyorum. Ağaçları kerestecilerden alıyorum. Ömrünü bitirmiş ceviz ağaçlarını odun yapmak için kesiyorlar. Çıkan parçaları değerlendiriyorum. Benim lisedeyken hüsnühat derslerinde hat sanatına olan bir aşkım vardı. Ahşaba olan ilgimle birleşince naht sanatı ortaya çıktı. Daha sonra araya imamlık girdi aslında bu sanat da imamlığın bir parçası. İmamlıkta biz insanlara kürsüyü, mihrabı, minberi kullanarak din anlatıyoruz. Bu sanatla beraber insanlara dinimi, Kur'an'ı Kerimi anlatıyorum. Naht sanatı benim hayatımda Kur'an'ı insanlara başka bir formda sunma şekli” cümlelerine yer verdi.

Haber

‘SANAT SADECE ALLAH İÇİN YAPILMALI’

Bir sanatın geleceğinin usta-çırak ilişkisine bağlı olduğunu vurgulayan Civelek, “Talebe yetiştirmek bir sanatın olmazsa olmazı. Talebe yetiştirmemiz lazım bu yetenek sadece ustada kalırsa yaptığı iş öksüz kalır. Daha önceki yıllarda Tahir Büyükkörükçü İmam Hatip Lisesi'nde gönüllülük esasına dayalı dersler yapıyorduk. 2 senedir ihmal etmeye başladık. Üstadın “Tohum saç, bitmezse toprak utansın! / Hedefe varmayan mızrak utansın! / Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen! / Çatlarsan seni doğuran kısrak utansın!” deyişiyle talebe yetiştirmek lazım. Zaman zaman ben de yetiştirmeye gayret ediyorum. Bu iş aşk işi; aşk sevgi olmadan yapılmaz. Bu işi yapacak kişinin sevmesi ve sanat olarak yapması lazım. Sanat ne sanat için ne de toplum için yapılmalı bence sanat sadece Allah için yapılmalı” dedi.

23 STANT ÇEYİZİNİ HAZIRLADI

Konya'da Şeb-i Arus’un yaklaştığı son günlerde hazırlıkların manevi buluşma vaktini beklediğini vurgulayan Civelek, “Hazreti Mevlana öldüğü geceyi kendi düğün gecesi(Şeb-i Arus) olarak görüyor. Cenab-ı Allah'a kavuşmayı bir sevgilinin vuslatı gibi görüyor. Eskiden düğünlerde gelinler çeyiz hazırlar gelin odasına çeyizler serilirdi. Biz de Şeb-i Arus yaklaşırken buraya gelecek insanlara sergilemek için sanatkarlar olarak bir gelinin çeyiz hazırladığı gibi sanat eserleri hazırlıyoruz. Şeb-i Arus'ta farklı farklı alanlarda sergiler açılıyor. KOMEK Selçuklu Kültür Merkezi’nde ‘Altın Dokunuşlar’ sergisini açıyor. Burada Mesnevi hikayelerinin minyatürlerinin olduğu bir sergi olacak. Hat sanatı sergisi yapılacak. Mevlana Kültür Merkezi’nde sabit 23 standta da sürekli el sanatı yapan arkadaşlar Şeb-i Arus'a hazırlanıyorlar” diye konuştu.

Haber

BU YILKİ TEMA 'NAL-İ ŞERİF'

Her sene Hz. Mevlâna'nın Uluslararası Anma Törenleri için ‘Dostluk, Muhabbet, Huzur Vakti’ gibi yeni bir tema seçiliyor. Ben de bu sene Hz. Mevlana’nın “Men bende-i Kur'anem eger can darem / Men hâk-i reh-i Muhammed muhtarem / Eger nakl kuned cüz in kes ez güftarem / Bizarem ez u vez an suhen bizarem” sözlerinden yola çıkarak ayak izi çalıştım. Bu dizeler “Ben yaşadıkça Kur'an'ın kölesiyim / Ben, Hz. Muhammed Mustafa'nın yolunun tozuyum / Biri benden bundan başkasını naklederse/ Ondan da şikâyetçiyim, o sözden de şikâyetçiyim” anlamına geliyor. Hazreti Peygamberin ayak izi ‘Nal-i Şerif' bu seneki temam oldu. Fuzûlî'nin Su Kasidesi’nde ne diyor: “Hâk-i pâyine yetem der ömrlerdir muttasıl / Başını daşdan daşa urub gezer âvâre su.” Yani “Su, ayağının toprağına ulaşayım diye, başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer. Fırat'ın, Dicle'nin Hz. Peygamberin ayağının bastığı yerlere ulaşmak için başını taştan taşa vurup gezdiği gibi. Bizim toplumumuz da Nal-i Şerif çok önem verilen, ihtimam gösterilen, saygı duyulan, evlerde asılan bir değer. Gelecek seneye Hoşgör’ü çalışmayı düşünüyorum. Bir hoş gör var bir de hoş kör var. ‘Hoş gör, hoş kör olma!’ mesajı içeriyor” ifadelerini kullandı.

AHŞAP HAYATIMIZIN HER ALANINDA BİZİMLE

Eserlerinde ağırlıklı olarak ceviz ve sapelli ağacını kullandığını kaydeden Civelek, en zorlu çalışmasının 20 gün sürdüğünü söyledi. Civelek, “Bu sene Nal-i Şeriflere çok özen gösterdim. Genelde ceviz ve sapelli ağacı üzerine çalıştım. Ahzab suresi 35. ayet en zor çalışmam. 20 gün gibi bir zamana maloldu. Şu an hâlâ üzerinde çalıştığım Ayet-el Kürsi var. O daha yaklaşık 20 gün sürecek törenlere yetişmeyecek. Şeb-i Arus’a katılmak için Konya’ya gelen yerli ve yabancı turistler tarafından takdirle karşılanıyoruz. İnsanlar tebrik ediyor böyle bir sanatla hiç tanışmamış, hiç görmemiş olanlar var onların çok ilgisini çekiyor. Hayatımızın her alanında yer bulan ahşap evimizdeki mobilyadan, mutfağımızdaki salata doğrama tahtasına kadar insanlar üzerindeki genel ilgiyi artırdı” dedi.

Haber

NAHT SANATINA HAYRAN KALIYORLAR

Konya'daki yerel halkın kendi şehrindeki Türk-İslam sanat eserlerine yeterince ilgi göstermediğini ifade eden Civelek, “Konya'daki insanlar suyun içindeki balıkların suyun kıymetini bilmediği gibi Türk-İslam sanatlarıyla ilgilenen sanatkârların eserlerinin kıymetini bilmiyorlar. İstanbul ve diğer illerden gelen sanatseverler Konya’da güzel sanat eserlerini hat tablolarını almaya yarışırken Konyalılar mum dibine ışık vermez misali bunu görmüyorlar. Önceki yıllarda burada biriyle tanışmışız bizi kafasına yazmış ama bulamamış 2 sene sonra buraya tekrar gelince ‘Ben sizi çok aradım 2 senedir salonumu dekore etmedim sizden tablo alacağım diye tablo asmadım” dedi. Benden 7 tane tablo istedi iki ay sipariş çalıştım. Sırf benden tablo almak için beklemiş bulunca öyle mutlu oldu ki görklere uçtu” cümlelerine yer verdi.

ÖNCE EDEP, SONRA TÜRBE!

Sema gösterileri ve türbe ziyaretlerinde gerçek anlam ve edep bilincinin kaybolmaması gerektiğini ve Mevlana’nın çağrısının manevi bir dönüşe işaret ettiğini kaydeden Civelek, “Mevlana’nın ‘Ne olursan ol gel’ ifadesindeki ‘Gel’i anlamak gerekiyor. Tamam, geleceğiz de nereye geleceğiz? Türbeye mi geleceğiz? Önce kendimize gelmemiz lazım sonra türbeye gitmemiz lazım. Mesela Osmanlı şairlerinden Şair Nabi Peygamber Efendimizin Mescid-i Nebevi'de kabrini ziyarete giderken Medine'ye girmeden evler göründüğü zaman deveden inermiş böyle bir edep varmış. Nâbî, bir hac seferi esnasında kâfilede bulunan bir paşanın gafleten ayağını, Medîne-i Münevvere’ye doğru uzattığını görür. Bu durumdan çok müteessir olarak meşhur na’tini yazar. “Sakın terk-i edebden kûy-i mahbûb-i Hudâ’dır bu; / Nazargâh-ı ilâhîdir, makâm-ı Mustafâ’dır bu.” Nabi “Cenâb-ı Hakk’ın nazargâhı ve O’nun sevgili peygamberi Hazret-i Muhammed Mustafâ’nın makâmı ve beldesi olan bu yerde edebe riâyetsizlikten sakın!” anlamına gelen bu dizeleri Medîne-i Münevvere’ye yaklaşırken Mescid-i Nebî’nin minârelerinden okunduğunu duyar. Rasulullah'ı ziyarete giderken bir edep var Konya’da Piri ziyarete gelirken de bir edep olmalı. Yoksa kuru türbeye gelinmemeli. Hacca gidenlere derler ki önce tekke sonra Mekke. Ben de Mevlana'yı türbeyi ziyarete gelenlere diyorum ki önce edep, sonra türbe. Türbeyi ziyaret ederken bizim çocukluğumuzda bir edep vardı. Başı açık olanlar başını örterlerdi kısa eteği olanlar etek giyerlerdi. Günümüzde biraz edepten uzaklaşıldığını görüyorum. Mevlana’yı ziyarete gelirken edeple gelmek, oraya edeple girmek ve kendine gelmek lazım. Mevlana'nın gel dediği yer neresi? Türbeye mi çağırdı bizi yoksa İslam'a mı çağırdı. Yoksa çıkmaz sokaklardaysan yanlış yollardaysan dön gel mi dedi” şeklinde konuştu.

Haber

AHŞAP İŞLENİRSE ESER OLUYOR

Mevlana'nın insanlara bakışı ile ahşaba bakışı arasında benzerlik kurduğunu belirten Civelek, “Mevlana'nın felsefesiyle benim ahşaba bakış felsefemi benzetiyorum. Mevlana'nın insanlara bakış felsefesi kötü bir durumda olsalar bile onlara güzel bakmak. Sarhoşu kötülemiyor veya farklı durumlardaki insanları olduğu gibi kabul ediyor. Ben buraya çürük bir ağaç getirdim. O çürük keresteyi bazıları gördüğü zaman bu çürük, bu hiçbir işe yaramaz deyip kaldırıp atıyorlar. Odun yapalım yakalım diye düşünüyorlar. Mevlana kötü yola düşmüş birine bu çürümüş aramıza almayalım demiyor. Benim çürük ahşaptan kalan temiz yerleri gördüğüm gibi o da asıl cevher olarak bozulmamış insanı biliyor. İnsan fıtrat itibariyle bozuk değil ona sahip çıkılmadığı için, o işlenmediği için o yola düşüyor bunu fark edebiliyor. Ben de bu ahşap iyi bir ustanın eline geçmediği için, bir yere atıldığı için çürümeye başladı. İyi bir ustanın eline geçseydi onu işleyecekti, çürümekten kurtaracaktı diye düşünüyorum. Hakk dostları, veliler hep bir nahhatın ahşabı alıp işlediği gibi insanları alıp işliyorlar. İnsan işlenirse insan oluyor. Ahşap işlenirse eser oluyor. İşlenmeyen insanlar çürüyüp gidiyor. İşlenmeyen ahşaplarda çürüyüp gidiyor” ifadelerini kullandı.

Haber

YENİLİK KATILMALI

Konya'nın turist çekme ve turisti şehirde konaklatma konusunda daha fazla çaba göstermesi gerektiğini vurgulayan Civelek, “Aralık ayı için Konya’da otelinden restoranına, Kültür Bakanlığı'ndan belediyeye her tarafta bir hazırlık oluyor. Hazırlığın bir heyecanı oluyor ama Sema, Mevlana, Şeb-i Arus günden güne eski yıllardaki heyecanını kaybediyor gibi geliyor. Her sene yeni gelenlerle heyecan tazeleniyor. Bu süreçte Konya'nın tanıtımını, turizm potansiyelini gerçek manada değerlendiremediğimizi düşünüyorum. Konya, Nevşehir'e gidenlerin, Antalya'ya gidenlerin giderken, gelirken, dönüşte veya gidişte bir uğrayıp geçtikleri bir yer olarak kalıyor. Biz turizmi, turisti Konya'ya çekemiyoruz. Konya'da turisti yatıramıyoruz. Benim köyüm Kilistra (Antik Kent) orayı değerlendiremiyoruz. Nevşehir'in küçük bir minyatürü orada” dedi.

SEMA'NIN ÇAĞRISI ASLINA DÖNÜŞ!

Şeb-i Arus törenlerinde icra edilen Sema Mukabelesi'nin manevi derinliğinin anlaşılamamasından duyduğu üzüntüyü dile getiren Civelek, törenlere gelenlere manevi bir çağrıda bulundu. Civelek, “Törenlere gelenler semayı seyrederken kuru kuruya seyrediyorlar. Bu dönmenin anlamı ne bilmiyorlar en azından buraya gelirken meal-i semayı bir araştırmalılar. Boş boş gelmemeliler sema bir saat sürüyor sıkılıp çıkıp gidiyorlar. Sema nefsin mertebelerinden oluşuyor. Her bir dönüşün anlamı kainatın, yaratılışın ve kıyamete kadar olan sürenin bir özeti. O bir saatte Cenabı Allah'ın Hazreti Adem'i yaratması, insan neslinin dünya serüveninin kısa bir özetini izlemiş oluyoruz. Dönüşü anlamak gerekiyor. Semazen dönerken, o dönüşü izlerken insanda aslına dönmeli. Ezelde, ruhlar âleminde Rabb'ine verdiğin sözü hatırla da kaybettiğin insanlığına kulluğa dön mesajını atlamamak lazım. Geri dönüşü olmayan gün kıyamet günü o gün gelmeden önce ‘Tekrar gelip dünyaya dönsek de salih ameller işlesek’ deyip pişman olanlar gibi olmadan, henüz hayatta imkânın varken batıldan hakka dönmeyi anlamak gerekiyor. Sema böyle izlenmeli. Şeb-i Arus’a hazırlanırken sanat eserleri hazırladık insanlara beğendirmek için bizim de bir Şeb-i Arus’umuz düğün gecemiz olacak. Cenabı Allah'a kavuşma gecemiz olacak. Ölüm anımızda Cenabı Allah'ın beğeneceği ne hazırladık? Kendi Şeb-i Arus’umuza da hazırlanmak gerekir” şeklinde konuştu.

Haber

SANAT, NEFSİ TERBİYE SÜRECİDİR

Sanatla uğraşmanın kişisel gelişime, sabra ve toplumsal huzura olumlu katkı sağladığını vurgulayan Civelek, “Buraya sadece yabancı insanlar gelmesin, halkımız da gelsin. Çocuklarını getirsinler, gezdirsinler belki el sanatları çocuklarına bir ilham olacak. Belki ben yıllar önce gezdiğim bu tür sergilerden etkilendim. Bu alanda bir şeylere yöneldim. Çocukların ufku gelişir. Sadece çocuklar özelinde de değil, kendilerine yeni alan bulabilirler. İnsanların hayatında sanat olmadığı için insanlar işlenmediği için dinginliğini kaybediyor toplumumuzda agresif insanlar arttı. Bunu her yerde fark edebiliyoruz. Mesela ben Ankara'da ‘İslâm Sanatları Fuarı'na katıldım. Fuarda 200 tane stant, 200 tane sanatkâr o fuar alanına yerleşirken malzemelerimizi taşırken hiç kimsenin birbirine en ufak bir sesinin yükseldiği bir ortam olmadı. Çünkü hepsi işlenmiş insan hepsi kendini işlemiş, sanatıyla beraber kendi de işlenmiş. Sanat olmayınca insan kendisini işlemeyince trafikte en ufak bir şeyde arabasından çıkan sopasını alıyor, bıçağını alıyor, silahını alıyor. Sabırsız insanlar, işlenmemiş insanlar toplumda infiale neden oluyor. Herkesin bir sanatı olması lazım. Ufak tefek bir sanat edinmesi lazım ve o alanda kendini deşarj etmesi lazım. İnsan tıpkı Elif gibi dimdik duruşuyla kibri temsil eder. Vav ise anne karnındaki cenine benzeyen eğriliğiyle tevazuyu ve yaratılışa boyun eğmeyi sembolize eder. İnsanlar Elif’in, Vav'ın alçakgönüllülüğünden ders alarak kibri bıraktığı gibi; işlenerek insan oluyor. Sanat nefsi terbiye sürecidir. Sanat ve edep, kişinin ham halden olgunluğa Elif'ten Vav'a geçişini sağlayarak hakikate ulaştırır” diye konuştu.

Haber

HER ESER SANATKÂRDAN BİR PARÇA

Eserlerine olan derin bağını ve onlara yüklediği manevi değeri kendi emeğinden çok Allah’ın kendisine verdiği bir nimet olarak değerlendiren Civelek, “Bütün eserler sanatkardan bir parça. En ufağı da en büyüğü de ondan bir parça. Onu birine verirken aslında siz kendinizden bir parçayı söküp veriyorsunuz. Öyle kolay da değil. Evde kendime ayırdığım bazı eserler var onları satmıyorum. Çünkü bazı eserlerin tekrarı mümkün değil. Aynı ahşabı bulmam mümkün değil. Tekrarını yapabileceğim eserler var, yapamayacağım eserler var. Sonuç olarak şunu bilmek gerekir. Bütün bunları ben yaptım demek de yanlış bana yaptırıldı. Allah bana güç kuvvet verdi, yetenek verdi, sabır verdi, göz verdi. Onun sayesinde yaptım. Öyle demezsek ben yaptım, ben ortaya koydum benim emeğim dersek o zaman hiçbir anlamı kalmaz” dedi.

Bakmadan Geçme