Her mevsimin Konya’da başka bir güzelliği olur ama sonbahar, bu şehre ayrı bir anlam katar. Sabahın erken saatlerinde Alaaddin Tepesi’nden aşağıya baktığınızda, şehir sanki ressamın paletinden dökülmüş renklerle boyanmış gibidir. Kırmızının sıcaklığı, sarının dinginliği, turuncunun neşesi birbirine karışır. Sokaklarda yürürken ayağınızın altında hışırdayan yapraklar, adeta mevsimin ritmini fısıldar.
Sonbahar Konya’da sadece bir mevsim değil, bir duraklama zamanıdır. Yazın telaşı geride kalmış, kışın sertliği henüz kapıyı çalmamıştır. İnsan, bu şehirde bu mevsimde kendini biraz daha düşünür; biraz daha yavaşlar, biraz daha hisseder. Kentin geniş caddeleri, parkları ve bahçeleri bu dinginliği taşır. Meram Bağları’nda hafif esen rüzgâr, ağaçların sararmış yapraklarını savururken size geçmişi hatırlatır; çocukluğunuzun sonbaharlarını, okul yolundaki ilk soğuk sabahları, bir fincan çayın buğusunu…
Belki de bu yüzden Konya’da sonbahar, sadece gözle değil, kalple de görülür. Alaaddin Tepesi’nde yürüyen bir çift, Kent Ormanı’nda fotoğraf çeken bir genç, Şems Parkı’nda yalnız oturan bir yaşlı… Hepsi aynı manzaraya bakar ama herkes kendi hikâyesini görür.
Sonbahar Konya’da bir davet gibidir. Şehir, “Hızını kes, biraz soluklan, gökyüzüne bak. Rüzgârın sesine, yaprağın düşüşüne kulak ver” der adeta…