CUMHURİYET ENERJİSİ VE GÜVEN ENDEKSLERİ
Cumhuriyetin yüz yılı, yokluk içinden var olmanın, savaşın küllerinden barışa, yıkıntıdan yeni bina inşa etmenin ve gelişmeye, kalkınmaya uzanmanın öyküsüdür. Bu öykü, bazen hüzünlense de toplumun kendine ve birbirine güvenen bireyleri sayesinde başarıya dönüşmüştür. İkinci yüzyılımıza adım atarken, bizi ayakta tutacak en büyük sermaye yine “güven”dir.
* Ekonomide sayıların dili soğuktur ama güven o dili ısıtır. Gelişmeler gösteriyor ki, Türkiye sadece dış politikada değil, içeride de güveni artırıp küresel bağlar arasında yeni bir denge kurmak zorundadır. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı, işte bu dengeye göre şekil alacaktır. Çünkü büyüme, kur, faiz, enflasyon gibi göstergeler tablolarda bir şeyler gösterir ama görüntünün anlam kazanması için görünenin ardında yatan işin aslını anlamak da halkın güvenini artıracaktır: Halkın devlete, tasarruf edenin bankaya, yatırımcının sisteme, gencin geleceğe, yabancının hukuka duyduğu güven, ekonomide veya siyasetteki her büyükten daha büyüktür.
* Güven, cumhurun damarlarındaki enerji gibidir; Güven endeksleri sadece istatistik değil, toplumun ruh halidir. Tıpkı vücudun enerji noktaları gibi, “Türkiye de dünyanın akupunktur noktasındadır” yazmıştım yıllar önce; yanlış yere batan iğne acı verir, doğru yere batan iğne acıtsa da şifa verir. Eğer bu acı Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına şifa olacaksa, buna katlanmak da bir görevdir. Bu katlanma da güven ve adalet isteyecektir.
* Açıklanan güven endeksleri, tüketici ve üreticinin geleceğe dair beklentilerini gösteriyor. Ancak bu beklentiler, sadece ekonomik politikalara değil, toplumsal adalet duygusuna da bağlı. Liyakat erozyona uğrarsa, adil rekabet zayıflarsa, insanlar kaybetme korkusuyla kazanma hevesini ve üretme cesaretini yitirir. Oysa kalkınma motivason ile yani hevesle artar, heves de güven sayesinde oluşur. Bu yüzden enflasyonu düşürmek kadar, adaletin itibarını yükseltmek de kalkınmanın şartıdır. Çünkü yatırım da üretim de, adaletin güvencesi altındaysa büyür.
* Türkiye doğu ile batı arasında coğrafi bir köprü, ama ekonomik olarak üç kıtanın kavşağıdır. Doğudan batıya uzanan ticaret koridorları, enerji hatları, yatırım akımları ülkemizden geçiyor. Fakat bu geçişin kalıcı refaha dönüşmesi için yerel yapının güçlenmesi gerekir. Bu güç de demirden, betondan değil, güvenden gelir.
* Antalya’da turizm, Konya’da sanayi, Mersin’de lojistik, Kayseri’de, Gaziantep’te üretim, hepsi de bu akıştan pay ister. Bu payı belirleyecek şey de güven seviyesidir. Para gelir, ama kalması için istikrar, hukuk, öngörülebilirlik gerekir. Türkiye’nin köprü konumu, demirle değil, güvenle kalıcı hale gelecektir.
* Cumhuriyetin ilk yüzyılı var olma ve kurumsallaşma mücadelesiyle geçti. Düşman artık cephede değil, bazen yalanla, bazen fitneyle, sinsice kafalarımızı karıştırdı, yaraladı… Şimdi o yalanlar ve fitne tohumlarında kurtulma ve yaralarımızı sarma zamanı. Yolumuza güvenle devam etmek üzere herkes algı ile aldanmayı bırakıp, akıl ile işin işin aslını aramayı öğrenmeli. Yalana, fitneye aldanan kafalar değil, gerçekleri öğrenen zihinlerdir güvenin temeli.
* Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında öncelik kaliteyi ve güveni sağlamak olmalı, hem de her alanda! Kaliteli demokrasi, güvenilir hukuk ve adil rekabet, yönetimde liyakat… Türkiye’nin hem Batı’nın tüketim ekonomisiyle hem Doğu’nun üretim dinamizmiyle güçlü bağ kurmasını bunlar sağlayacak.
* Güven için şu beş temel adım öncelikli önemde bence;
- Yerel üretim kapasitesinin artırılması: Yabancı sermayenin banka faizi ve borsa kârını alıp gitmesi yerine, Anadolu’daki sanayici ve çiftçinin üretimine de kaynak sağlamaya tercih edecek şekilde; şeffaflık ve liyakat temelli yönetim anlayışı ile hukukun üstünlüğü ve öngörülebilir istikrarlı ekonomi politikaları geliştirilip uygulanmalı.
- Yatırımlarda stratejik öncelikler belirlenmeli: Enerji, lojistik, tarım, teknoloji odaklı projelerle, yükte hafif pahada ağır üretimin artırılması ile döviz geliri artışı ve istihdam artışı öne çıkarılmalı.
- Ekonominin sosyal boyutu: Kalkınmanın adaletle paylaşılması, gençlerin, kadınların üretime katkısının artırılması, gelir adaletinin güçlendirilmesi. Geliri artırıken, gelir dağılımı adaletsizliği, gini katsayısı azaltılmalı.
- Tarım ve gıda zincirinde de güven ve adalet sağlanmalı; en azından Anayasa değişikliği için harcanan enerji, tarım zengini ülkemizde tarım ve gıda ürünlerinin üreticiden tüketiciye ucuza ulaştıracak; üreticiyi ve tüketiciyi sömürüden koruyacak bir “Hal Yasası” çıkarmak için de harcanmalı.
- Matematik bilmeyen toplumlarda adalet gelişmez gerçeği ile yüzleşerek, okullarımızda ezber ve algı yerine, matematik ve fen bilimleri öğreten, akılcı ve sorgulayıcı aklı geliştiren eğitim modelleri uygulanmalı.
* Bu beş adım, Cumhuriyet köprüsünün güven halatlarını sağlamlaştıracaktır. Bu halatları ne kadar sağlam tutarsak, ikinci yüzyıla o kadar güvenle yürürüz.
* Cumhurun enerjisi olduğu gibi, güven cumhuriyetin de ruhu gibidir. Ekonomide güven endeksleri ne kadar düşük görünse de, Cumhuriyetimizin enerjisi hâlâ yüksektir. Çünkü, ülkemizin ve milletimizin mayasında özgüven, sabır ve inanç vardır. Yeter ki yönetenle yönetilen, sermayeyle emek, yerelle küresel arasında adalet ve güven temelli bağlar güçlensin. Güven sadece ekonominin değil; devletin, halkın, demokrasinin, cumhuriyetin ruhunda dolaşan hayat enerjisidir. Cumhuriyet salt bir yönetim biçimi değil, bir güven sözleşmesidir. Adaletle beslenirse kalkınmayı sağlar, liyakatle güçlenir ve güvenle, barış içinde yaşatır.
* Güven ve adaletten aldığı enerji güçlendikçe, cumhuriyetin yolumuzu, ekonomimizi, siyasetimizi, geleceğimizi karanlıklardan koruması, aydınlatması da o kadar artacaktır. Selam olsun algı ile aldanmak yerine işin aslını arayan herkese…