Yılmaz Sandıkcı

KAHİRE'DEN SELAMLAR

Yılmaz Sandıkcı

KAHİRE’DEN SELAMLAR
Mısır’a her gelişimde aynı duyguyu yaşarım: Bu topraklar sıradan bir ülke değildir. Tarihi olan bir ülkeden ziyade, tarihin ta kendisidir.
*
1994 yılından bu yana defalarca geldiğim Mısır’a, aramıza giren siyasi ihtilaf ve pandemi sebebi ile seyahatlerimizin sıklığı azalmıştı. Ancak uzun bir aradan sonra geçen haftaki seyahatimde gördüklerime memnun oldum. İlk dikkatimi çeken şey, trafikteki rahatlama ve şehrin yenilenen yüzü oldu. 
*
Yeni havaalanı, yeni işyerleri, yeni konutlar, yeni avmler, yaşam alanları, yeni yollar… Bölgenin adına “Yeni Kahire” demişler zaten. Çok değil 5-6 yıl önceki seyahatimde, trafiğe girmek bir dert trafikten çıkmak daha büyük bir dert olmuşken, şimdi, neredeyse hiç trafik sorunu yaşamadan işlerimizi bitirdik ve dönüyoruz.
*
Mısırlı iş insanlarıyla yaptığımız sohbetlerde bu “yenileme” yatırımlarının halkın refahına yansımadığı şikayetleri bizim de bir dönem yaptığımız elimizdeki parayı üretim yerine betona yatırma yanlışının burada da yaşandığını düşündürdü.
*
Bununla birlikte, Mısır yeni ekonomi atılımı ile ciddi yabancı yatırımcı alıyor, bu sayede döviz girişi ve istihdam artışı ile yakında halkın ekonomisi de rahatlayacaktır.
*
Sadece Türkiye’den yüzlerce fabrikanın Mısır’a taşındığını düşünürsek bu beklentinin yanlış olmadığı anlaşılır. Bu yatırımlara bir de binlerce fabrika açmasını bekledikleri Çinli yatırımcılar eklenince, Mısır ekonomisinin gelişimi orta vadede çok daha belirginleşecektir.
*
Ekonominin yüzü gülüyor olsa da üretim yabancıların elinde. Sadece emek ve iş gücü yerli… Yabancıdan gelen yatırımların yerli ekonomiye katkısı ne kadar etkili? sorusu kafaları karıştırıyor..
*
Mısır din kardeşimiz olduğu kadar yakın dönem içinde tarih kardeşimiz de olan bir ülke. Hatta diğer müslüman ülkeler içinde en kardeş ülke… Türkiye Cumhuriyeti gibi bir Kurtuluş Savaşı veremediği için İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar fiilen esaret altında yaşamış bir coğrafya.
*
Niçin böyle olmuş?
*
Bunları düşünürken zihnime düşen sorular yanında, Giza’daki piramitlerin önünde duran insan başlı aslan heykeli Sfenks’in burnunu, top gülleleriyle kırdıran Napolyon’un şu hikayesini hatırlıyorum yine ve tekrarda yarar olduğu düşüncesi ile paylaşıyorum sizinle;
Napolyon’un 1798’de Mısır’ı işgal etmek için yaptığı seferde yaptığı ilk işlerden biri, halk üzerinde etkili olan tekke ve dergâhlara yani bazı tarikatlara erzak yardımı göndermek olmuş. İtiraz eden komutanlarını da “tarikat liderlerinin muhabbetini kazanırsak işgalimize karşı halkta oluşacak direniş iradesini kökünden kırarız, işimiz kolaylaşır” mealinde bir açıklama ile ikna ettiği anlatılır.
*
Maalesef Napolyon’un bu stratejisi işe yaramıştır. Osmanlı eyaleti olan Mısır, dişe dokunur bir direniş göstermeden Fransız’a teslim olmuştur. 
*
Din adına aklın devre dışı bırakıldığı her yerde olduğu gibi, Mısır da tarikatçıların işin aslını aramak yerine görüntüye ve söylentiye aldanarak tuzağa düşmesi, tüm Mısır’ı bu tuzağın içine çekmiştir… yanlışın bedelini ağır ödemiştir; Fransız işgalini durduramamıştır.
*
Osmanlılar, bu işgale karşı İngilizler ve Ruslar ile yaptığı işbirliği de işe yarar bir sonuç doğurmamış, onyıllarca süren çekişme sonunda Mısır, 2. Abdülhamit döneminde İngilizlerin kontrolüne girmiştir.
*
Bugün Kahire sokaklarında gezerken, piramitlerin gölgesinde hâlâ aynı zihinsel kırılmanın izlerini görmek mümkün. Büyük bir medeniyet mirası var ama bu mirası geleceğe taşıyacak zihinlerdeki sisin kalkması yavaş ilerliyor.  
*
Bu durum bizdeki tarikatları düşündürüyor bana. Tarihin en büyük sömürgecisi olan İngilizlerin kralı için “gizli müslümandır” dedikodusunu yayan bazı dinci, tarikatçı gruplar ile Yunan maşasını kullanarak vatanımızı işgal etmeye, Türkleri Orta Asya’ya sürmeye, İslamı Arap çöllerine gömmeye yeltenen İngilizlere karşı milli iradeyi yöneterek Kurtuluş Savaşını kazanan ve Türkiye Cumhuriyetini kuran Atatürk’e “dinsiz iftirası atanlar” aynı gruplar. Peki kim bunlara kananlar? Peki, söylentiye, dedikoduya kolayca aldanan müslümanlar niçin işin aslını aramakta kararlı ve istikrarlı olmuyorlar?
*
Aldanmanın sonunda yüzyıllarca sömürülmekten kurtulamayan ülkeler, benliklerini, karakterlerini yitiren milletler  gibi olmak var, hatta düşman postalı altında hepten yok olup gitmek de… Cennet vaatlerine aldanarak bu dünya nimetlerine boş verip, düşmanın elini güçlendiren müslümanlar, “ahiretin tarlası dünya, dünyanın harmanı ahiret” misali, yarın mahşerin mahkemesinde, “dünyada izi olmayanın, ahirette yüzü olmaz” denirse, ne duruma düşecekler? Hala mı düşünmeyecekler?
*
Boşuna dememiş atalarımız; kanmamalı kimsenin müslüman kılığına lafına! İşin aslını ara…
*
Algı ile aldanmak yerine akıl ile gerçeği arayarak bulmaya ve anlamaya çalışan din kardeşlerimize Mısır’dan selam ve dua ile.
 

Yazarın Diğer Yazıları