Bir Neoliberalizm Eleştirisi: Kim İşçi Kim Patron

Ulus üstü düzenler ve ilişkiler, modern devletlerin dönüşümü ve ekonomi temelli iktidarın gücü üzerine birçok söz söylendi. Küresel dönüşümler ve sosyoekonomik dinamiklerin farklılaşması, bu farklılaşma ile yeni üretim ilişkilerinin bireyler üzerindeki etkileri kıymetli araştırma konuları arasındadır. Küreselleşme ve neoliberal ilişkiler çerçevesinde, tüketim biçimlerinin revize edildiği düşünülmektedir. Üretim ve tüketim arasındaki ilişki esasında sosyoekonomik durumun en kıymetli parametresidir. Neoliberal dönemin her şeyi ve herkesi pazarın bir aracı olarak görme eğilimi ya da doğrudan pazarın bir parçası yapma gücü yadsınamaz boyuttadır. Post modern dönemin içerisinde ‘’öznenin’’ ön plana çıkması ve öznenin mutlak doğru/hakikat karşısında güçlü konumu da esasında, bireyi pazarın bir parçası yapması açısından değerlendirilmelidir.

Marjinalin, orijinal karşısında dezavantajlı konumunu bu dönemde avantaja çevirdiğini görmekteyiz. Öteki olarak konumlanan ve modern dönemde; modern ideoloji dışında kalıp dışlanan her şey bugün yeni ‘’moda’’ ya da yerelin ‘’mistik’’ cazibesiyle, öteki olmanın avantajını yaşamaktadır. Ancak bu avantaj, öteki olanın da pazarlanabilir olmasına sebep olmuştur. Bu esneklik küresel sisteme muhalif kalabilme imkanı olan ötekilerin de artık bir potada erime durumunu tesis etmektedir.

Hard ve Negri’nin tanımlamasıyla Küresel sistem bir ‘’imparatorluk’’ haline gelmiştir. Dışarısı olmayan bir imparatorluk, kendi içerisinde sisteme tehdit oluşturabilecek her türlü ihtimali kendi içerisinde eritme ve kaybetme gücüne de sahiptir. Dışarısının olmadığı bir sistemde, değişim imkansız mı sorusu ve postmodern prangalar tartışmaları devam edecektir.

Girişimcilik ve teknoloji üzerine daha önce yazdığımız yazıları da göz önüne alarak farklı bir eleştiri/değerlendirme yapmak gerekiyor. Üretim ağlarının yenilendiği bir dönemde kimin işçi kimin patron olduğunun belirsizleştiğini söylemeliyiz. Üretim ilişkilerinin dönüştüğü bir dönemde tam da dışarısı olmayan bir imparatorluk içerisinde herkesin pazara kendi emeğini çıkarıp kendisini patron sanması sağlanabilmektir. Yeni nesil girişimcilik ekosistemi, temelde pazarda bulunarak kendisini değerli hisseden yeni nesil işçileri üretmektedir.

Kendimizi daha ‘’özgür’’ hissederek, bir özne olarak değil; kendini yeniden icat eden bir proje olarak varoluşumuzu inşa ediyoruz. Neoliberal rejim içerisinde üretimin maddi olmayan araçlarla gerçekleştirilebiliyor olması sayesinde herkes kendi üretim araçlarına sahip olabilmektedir. Bu sayede sınıf ayrımının eski usul ile ortaya konamaması, sistemin istikrarını sağlamaktadır.

Byung- Chul Han’ın ‘’köstebek ve yılan’’ benzetmesine atıf burada ziyadesiyle yerinde olacaktır. Kontrol altına alınmış bir toplum da işçi ‘’köstebek’’, neoliberal düzende ise girişimci ‘’yılandır.’’

Bütün bu dönüşümler ve değerlendirmeler çerçevesinde küresel itirazın hala mümkün olabileceğini söylemeliyim. Arayışlarımızın kendi sosyal-ekonomik geçmişimize odaklanarak, reel düzlemde değerlendirilmesi; uzun soluklu bir çerçevede anlamsız olmayacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eray Eroğlu Arşivi