Hızla Büyüyen Ekosistem: Milli Teknoloji Hamlesi ve Girişimcilik

Türkiye’de teknoloji alanında yapılan yatırımların önemli bir ivme kazanmasıyla birlikte savunma sanayi alanına ilgi oldukça arttı. Milli Teknoloji Hamlesi üst markasının oluşmasıyla birlikte ise bu ekosistemin genişlediğini söyleyebiliriz. Bütün dünyanın ‘girişimcilik’ üzerine konuştuğu ve bu alanda yeni nesil/teknoloji temelli girişimlerin, pazarda büyük kazançlarla yer edindiğini görmekteyiz. Bu durum ailelerin, çocuklarının tamamını üstün yetenekli yazılımcılar olarak yetiştirmeye çalışmalarına neden oldu. Bütün çocukların üstün zekalı ve teknoloji ile irtibatı çok kuvvetli olduğuna yönlik inanç, bütün bu süreçleri domine etmektedir.

Oysa ki savunma sanayi alanında çalışmak ile girişimci olmak arasında ciddi farkların olduğunu ve kariyer planlamasının bu güzergahta oluşması için hangi yolda devam edileceği kararının verilmesi gerekmektedir. Ancak hem ailelerimiz hem de gençlerimiz açısından ne yazık ki durum bu ayrım ve gerçekliklerin çok dışında konumlanmaktadır.

Böylesi bir giriş yapmamın sebebi; Milli Teknoloji ve Girişim konularına devam eden yazılarımda ayrıntılı yer verecek olmam. Bu konuların ün kazandığı dönemlerde doğru şekilde kanalize olmak ve gerçeklikle bağın kopmaması, kalkınmanın ve gelişmenin en önemli iki ayağını oluşturmaktadır.

Türkiye’de girişimcilik alanında ekosistemin oluşmasına dair adımlar, dünyada gerçekleşenin tam aksi yönünde olmuştur. Dünya örneklerinde özel sektör ve sermayenin tetikleyici olduğu bilinirken Türkiye’de devlet teşvikleriyle alanda bir yol açılmıştır. Mekan/ortam, aktörler ve kurumlardan oluşan ekosistemin asli dinamikleri, ülkemizde 1990’lı yılarda devletin kurduğu yeni yapılarla oluşmaya başlamıştır. 1991 yılında Teknoloji Geliştirme Merkezleri ile başlayan süreç, 2000’lerde Teknoloji Geliştirme Bölgeleri, 2010’lu yıllarda ise Teknoloji Transfer Ofisleri ile devam etmiştir.

Bu süreçler hızla inşa edilirken ekosistemin oluştuğu bölgelerde ve sektörlerde ciddi bir ilerleme kaydedilmiştir. Birbirini besleyen yapılar ve teşvik mekanizmaları kimi noktalarda hızla büyümeyi sağlamıştır. Ancak birçok gündem ise ne yazık ki yalnızca ‘kötü birer çeviriden’ ibaret kalmıştır. Özellikle üniversitelerimizin kurumsal yapılarından kaynaklı ‘girişimci üniversite’ olma yolunda Türkiye’de yalnızca bir-iki tane üniversitenin ismini söylemek mümkündür.

İnsan kaynağı, sermaye ve kamu teşviklerinin doğru şekilde organize edilmesiyle çıktıların oluşması sağlanabilecektir. Burada genel bir dönüşümün sağlanması ve bu dönüşümün bütün paydaşları kapsaması gerekmektedir. Sermaye sahibinin yatırımı bu yöne yöneltmesinden ailelerin çocukların tamamını teknoloji dehası olarak konumlamasına kadar geniş bir alanda bakış açısının değişmesine ihtiyaç vardır.

Dünya ölçeğinde girişim türlerinin oluştuğu; sosyal girişim başlığının marka konumlanmasında bir araç olarak kullanıldığı bir dönemde, girişimcilik ana başlığını ıskalama lüksümüz yoktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eray Eroğlu Arşivi