
Eray Eroğlu
Kültür Patikalarında Korku
Kültür patikalarında gezinip güzergah belirleme çabalarım esnasında, patikanın kenarında dipsiz bir uçurum olan “korku” ile karşılaştım. Poetik güzergahtan, kültürün endüstrilerine uzanan bu yolda “kırılgan varoluşlarla” devam ederken; atlanmaması gereken ya da geçilmesi en zor olan “korku kültürü” başlığıyla başbaşa kaldım. Kültür patikalarında yürümenin kültür meselesinin birebir aynısı olduğunu söylemeliyim. Kültürün hem dışarıdan değiştirip dönüştürme kuvveti hem de bireyin kültüre olan etkisi gibi yolun da güzergahlarda değiştirip dönüştürürken, yeni ufuklara uzandığını fark ettim. Her ufkun yol için bir belirsizlik, her belirsizliğinde beraberinde bir endişe doğurduğunu hissettim.
Kültür başlığında bir güzergah oluşturma gayreti içerisindeyken modern felsefenin önemli bir toplumsal yansıması olarak “Korku Kültürü” içerisinde yaşadığımızı farkettim. Özellikle son on yıllar içerisinde küresel çapta birçok alandan bir korku pompalanmasıyla karşı karşıya kalmaktayız. Biyolojik her canlının en temel reflekslerinden olan korkunun bugün için biyolojik bir refleks olmanın ötesine geçtiğini görüyoruz.
Ortalama insan ömrünün uzadığına dair bir malumatla değerlendirdiğimizde vahşi bir hayvan saldırısıyla ölme riskinin azaldığı çağda bireyin kendisini daha fazla risk altında hissetmesi bir tezat gibi gözükmektedir. Teknolojinin gelişmesinin güvenlik konusunda birçok unsuruyla daha fazla ön plana çıkmasına rağmen teknoloji ürünlerinin kendileri risk faktörü olarak kabul edilmektedir. En basit haliyle teknolojinin ürünleri vasıtasıyla her an takip ediliyor kaygısının doğurduğu korku ve endişe kendi başına büyük bir örneği teşkil etmektedir. Bilgi güvenliği artık yeni ve en kıymetli güvenlik çalışmaları arasında yer almaktadır.
Risk toplumlarında güvenlik büyük bir sektör haline gelmiş hayatın her alanında önemli bir yer edinmeyi başarmıştır. Güvenlik çalışmalarının havzası insanın kendisini hayatta kalmak için güvende hissetme meselesinin çok ötesine geçerek korkunun yükselişine paralel olarak artmıştır.
Frank Furedi’nin Korku Kültürü kitabında bahsettiği gibi Batılı Aklın yaşadığı bu durumu; Dünya Ticaret Merkezi’nin yıkıldığı günün ertesinde, Los Angeles Times’in “Bundan sonra bizi bekleyen büyük olay teknolojik ya da tıbbi bir buluş değil, ancak korku olabilir.” İfadelerinde görmek mümkündür.
Küresel Salgınların hayatımızdaki etkisi ve bütün bir gündelik hayatımızı nasıl dönüştürdüğünü hep birlikte yaşadık. Kültürel alışkanlıklarımızdan birden nasıl vazgeçirildiğimize şahit olduğumuz bir dönemden küresel salgının çözümü olan aşıların insan ırkına verdiği zararlardan korktuğumuz bir döneme geçtik. Benzer biçimde salgın hastalıklardan korkan modern insanın salgın hastalıklara çözüm olarak zorunlu aşılama politikalarına karşı geliştirdiği eylemleri de bir korku iklimi içerisinde yaşamaktayız.
Çocuklarımızı sokakta oynamaya dahi bırakamamızın meşru birçok sebebini bir nefeste sıralayabiliriz. Tacizden, kaçırmaya, ahlaksızlıktan, bir maganda kurşununa kadar hergün maruz kaldığımız haber ya da malumatların bu meşru sebepleri adeta bir paronayaya dönüştürmesi belki de normal karşılanmalıdır. Çünkü kültür kuşatıcılığında korku da artık bunun bir parçası haline gelmiştir.
Modern dönemin dünyevileşen aklında insan, gündelik yaşamını tehdit eden yok edici güçlerle kuşatıldığına inanmaktadır. Yönetilmenin en hızlı kabulü korku duygusuyla mümkün ise korku kültürünün yaygınlaştırılması gayet anlamlı gözükecektir. Modern dönemin bireyselleşen insan anlatımları bağlamında da insan risk altında olduğu kaygısıyla baş etmekte zorlanmaktadır. Tek başına maruz kaldığı bu korku kültürü ve ikliminde kimi zaman risk alarak bir çıkış bulma özgüvenini bulamayacaktır.
Korku kültürü içerisindeki insanlar, kimi zaman ise karşılaştığı otoritelere öncelikle bir güç ispatına girişecektir. Güçlü olmakla birlikte kendisini daha güvenli bir limanda hissedecek olması yeni bir güvensizlik alanı inşa ederek, korku sarmalanı daha derinleştirecektir.
Bu metni oluştururken farklı biçimde bir korku iklimine itildim. Sosyal bilim alanının otoriteleri(!) parselledikleri patikalarda dolaştığım için doğrudan ya da dolaylı biçimde taşladılar. Kültür patikalarında gezinirken “korku” sarmalında boğulmaktansa, risk olarak güzergah belirleme gayretine devam etme motivasyonu bu metni ortaya çıkardı.
Risk almalı.