Kültür Patikalarının Poetik Güzergahı

Türkiye’de son yıllarda farklı mecralarda tartışılmaya başlayıp, bir süredir gündemin arka sayfalarına itilen ‘’kültürel iktidar’’ kavramının belki de toplumsal dönüşümlerin anlaşılabilmesi için üzerinde tekrar durulması gerekir. Toplumun davranışlarının ve poetik analizlerinin iz düşümleri, birçok meselenin arkada kalan noktalarını anlamamız açısından önemlidir. Bu iz düşümler, sosyal davranışların kodlarını anlamamıza ve dönüşümlerin temel saç ayaklarını görebilmemize vesile olacaktır. Sosyal ilişkilerin inşa süreçleri poetik alanın dışında gerçekleşmemekle birlikte kültür havzasından gayrı değerlendirilemeyecektir. Toplumun yatay ilişkilerinin yanında dikey ilişkileri açısından da eğilimlerin göz önüne alınmasıyla birlikte ‘’kültür’’ ve ‘’otorite’’ meselelerinin ön plana çıktığını/çıkacağını düşünmekteyiz.

Sosyal alanda insanların yönelimlerinin her gün farklı bir veri ile değerlendirmeye alındığı bugünlerde, merkeze konulan iktisadi değişimlerin yanında ‘’kültür’’ alanının göz ardı edildiğini söyleyebilirim. İktisadi ve siyasal parametrelerin tek başına yeterli kalmayacağını belirtmenin yanında ‘’kültür’’ alanında bunlardan bağımsız olmadığını ifade etmeliyim. Otoritelerle kurulan ilişki ve otoriteye karşı tutumun asli unsurları ‘kültür havzasının’ aktarımlarında bulunmaktadır. Üstelik kültür havzasına nüfuz etmenin süreçleri iktisadi ve siyasal alanda var olmaktan çok daha zorlu ve uzun bir zaman gerektirir. Bu uzun ve çetrefilli yolda dönüşümlerde bir o kadar derin ve geç gerçekleşmektedir.

Politik olanın poetik olandan bağımsız olamayacağı gibi poetik olan politik olanı arkasında sürükler. Öyleyse poetik alanda hakim olmanın araçları nasıl oluşmaktadır? İnsanların, gönüllü bir biçimde otoriteye tabi olma ve otoriteyle kurulan ilişkinin meşru zeminde gelişmesini ifade eden Gramsci’nin ‘’hegemonya’’ tanımlaması dikkat çekecektir. Burada yalnızca insanların otorite ile olan ilişkisinin gönüllülük esasında oluşması değil, otoritelerinde bu ilişkinin meşruiyetini üretme gayretinin olması, karşılıklı ilişki ve aktarımı gösterecektir.

Kültürel iktidar olgusu, otoritelerin toplumlar üzerinde oluşturduğu meşru zeminin en kritik kısmını teşkil eder. Bu noktada kültürden ne anladığımız meselesi ilk anda düşünülmelidir. Az rastlanır biçimde ‘’kültür’’ saygınlık atfedilen bir kavramdır. Toplumun genelinde kültür, olumlu ve iyi bir şey olarak kabul görüyor olsa da ne olduğu meselesinde bir belirsizlik söz konusudur. Bu nedenle kültür bir mücadele ve kavga alanıdır.

Besim Dellaloğlu’nun da ifade ettiği üzere kültür, cultura’dan o da colere’den gelmektedir. Yani ‘’toprağı işlemek, emek vermek, ikamet etmek, korumak, ibadetle onurlandırmak’’ anlamına gelmektedir. Dilimize ise Ziya Gökalp’in ‘’hars’’ kelimesiyle geçmiştir. Hars ise ekip biçmek ve yetiştirmek anlamına gelen ‘’ihras’’ kelimesinden türetilmiştir.

Yine Dellaloğlu’nun söylediği biçimde Kültürün en önemli ayakları; müfredat ve maariftir. Kültürel iktidar açısından da müfredat ve maarif ön plandadır. Müfredat ve maarifi inşa edemeyen hiçbir otorite kültürel alanda büyük söz söyleyemeyecektir.

Toplumun yatay ilişkilerinde kültür ne kadar belirleyici ise dikey ilişkilerinde de kültürel iktidar o kadar önemlidir. Toplumsal eğilimlerin kodları burada yatmaktadır.

Toprağı işlemek, korumak ve ibadetle onurlandırmak anlamına gelen kültür, toplumların bunlarla kurduğu ilişkiyi anlayıp meşruiyet üretme fırsatı yakalayan otoritelere gönüllü bir biçimde tabi olmasıyla kültürel iktidara dönüşebilir. Öyleyse kültür alanı göz ardı edilmeden, poetik olanın politik olanı arkasından getirdiğini kabul etmeliyiz.

Eğer insanların otoriteye bakışını analiz etmek istiyorsanız, kültürel alandaki hakimiyetinizin boyutunu irdelemelisiniz. Otorite varlığını devam ettirmek istiyorsa, meşruiyet üretim araçlarını çoğaltmalı ve kültür alanında meşru bir irade olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eray Eroğlu Arşivi