Ümmühan Tünen

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın

Ümmühan Tünen


Alışıyoruz… Bütün kötü haberlere… Önce itiraz ediyoruz, sonra kabulleniyoruz, en sonunda da normalmiş gibi yaşamaya devam ediyoruz. 
Bir zamanlar bizi şaşırtan, hatta öfkelendiren şeyler artık günlük rutinin parçası hâline geliyor. Market fişine bakıp iç çeken ama kasada ses çıkarmayan insanlar olduk. Trafikte saatlerce beklemeyi, haberlerde felaket izlemeyi, ekranda şiddeti görmeyi olağan saymaya başladık. 
Bu bir yorgunluk aslında. Bedensel değil, zihinsel ve duygusal bir yorgunluk. Sürekli değişen gündem, bitmeyen koşuşturma ve belirsizlik insanı sessizleştiriyor. Her şeye aynı anda yetişmeye çalışırken, hiçbir şeye tam olarak dokunamıyoruz. Alışmak, bir savunma mekanizması gibi devreye giriyor.
Ama alıştıkça kaybediyoruz. Küçük haksızlıklara ses çıkarmamayı, başkasının derdini görmezden gelmeyi, “beni ilgilendirmiyor” demeyi öğreniyoruz. Ancak bir toplum, tam da bu küçük sessizliklerle çözülmeye başlıyor. Büyük sorunlar bir anda ortaya çıkmıyor; küçük kabullerin üst üste binmesiyle büyüyor.
Belki de kendimize, “Neylere alışmamalıyız?” diye sormalıyız. Her şeye uyum sağlamak erdem mi, yoksa bazı şeylere direnmek mi asıl güç? Herkesin sustuğu yerde konuşabilmek, herkesin görmezden geldiğini fark edebilmek hâlâ mümkün mü?
Alışmak bazen hayatta kalmayı sağlar. Ama her şeye alışmak, yaşamaktan vazgeçmeye benzer. İnsan, rahatsız olduğu sürece canlıdır. Rahatsızlık tamamen kaybolduğunda, geriye sadece sessiz bir kabulleniş kalır.

Yazarın Diğer Yazıları