Takvimler Aralık ayını gösteriyor. Hava durumu raporları soğuktan bahsediyor, kalın montlar giyildi, doğalgaz faturaları yükselmeye başladı... Ama bir şeyler eksik. Büyük bir eksiklik. O meşhur, o bembeyaz ve memlekete bambaşka bir ruh katan mucizevi örtü, yani kar, hala ortalıkta yok.
Bizim çocukluğumuzda Aralık, karla kaplanmış sokaklar, kızak sesleri ve okulların tatil olacağı heyecanı demekti. Sabah uyanır uyanmaz perdeyi aralayıp dışarıdaki manzarayı görmek, adeta bir ritüeldi. Şimdi ise perdelerimizi açtığımızda gördüğümüz tek şey, kuru bir zemin ve gri-mavi bir gökyüzü.
Bu durum sadece bir "hasret"ten ibaret değil; ardında çok daha derin ve endişe verici gerçekler yatıyor. Bilim insanları uzun zamandır uyarıyor: İklim değişikliği artık bir gelecek senaryosu olmaktan çıktı, bizzat yaşadığımız bir gerçek haline geldi.
Karın yağmaması, ilk bakışta sadece manzaramızın estetiğini bozmuş gibi görünse de, sonuçları çok daha kritik. Kar, bizim bölgemiz için hayati öneme sahip bir su deposu. Kışın düşen ve baharda yavaş yavaş eriyerek toprağa sızan kar suyu, yeraltı su kaynaklarımızı ve barajlarımızı besleyen en önemli doğal mekanizma. Bu döngünün sekteye uğraması, yaz aylarında karşılaşacağımız kuraklık ve su sıkıntısı riskini direkt olarak artırıyor. Su kaynaklarımızı daha sorumlu kullanmalıyız. Her damlayı korumak, yaza hazırlık için atılacak ilk adımdır.