Artık her günü elim trafik kazaları haberlerini okuyarak geçiriyoruz. Konya’da trafik kazaları artık bir haber değil, günlük hayatın sıradan bir parçası hâline geldi. Öyle ki kimi zaman bir kavşakta siren sesleri duyuyoruz, kimi zaman bir tırın altında ezilen bir motosikleti… Ama en kötüsü buna alışıyoruz.
Ne yazık ki burada araç kullanmak çoğu sürücü için sadece bir ulaşım eylemi değil; “Ben geçerim, bana bir şey olmaz” özgüveninin sahnesi hâline gelmiş durumda. Şehir içinde yarışır gibi hız yapanlar da var, kavşaklarda kırmızı ışığı bir tavsiye gibi görenler de…
Her kaza istatistiğinin arkasında bir insan var: eve dönemeyen bir baba, dersine yetişemeyen bir öğrenci, düğün hazırlığındaki bir genç… Ama biz bu acıları bir süre konuşup sonra unutuyoruz. Ta ki başka bir kavşakta başka bir aileye aynı acı yaşatılana kadar.
Peki çözüm? Kamera koymak, ceza yazmak elbette önemli ama yeterli değil. Asıl çözüm, sürücü koltuğuna oturan herkesin bu şehrin yollarının emanet olduğunu fark etmesi. Bu şehirde yaşamak, bu şehirde yol paylaşmak demektir. Birisine yol vermek, birkaç saniye geç gitmek değil; belki de bir hayat kurtarmaktır.
Konya, Mevlana’nın hoşgörü şehri olarak bilinir. Ne yazık ki bu hoşgörü direksiyon başına geçince bir anda kayboluyor. Oysa biraz daha dikkat, biraz daha sabır, biraz daha empati… Hepsi bu kadar.