Konjonktürel İttifak: Medeniyet, Teknoloji ve İnsan

Siyasetin ideolojilerden uzaklaştığı, sağ ve sol ayrımların postmodern dönemde silindiği savı dünyada oldukça alıcısı yüksek bir görüş olarak dillendirilmektedir. Siyasal eğilimlerin ideolojik temellerden uzaklaştığı; ulus devletin, küresel kapitalizm çerçevesinde kan kaybettiği tezleri ziyadesiyle üretildi. Akışkan ve esnek kavramlarla bireyin küresel pazarda kendisini ifade etme eğiliminin oluştuğuna dair yaklaşımlar da ulus aşırı şirketlerin, devletler üzerindeki etkisi ekseninde tartışılmıştır. Bu eksen sınırları keskin, kuralları ve tanımları net bir devlet, siyaset-birey ilişkisinin; ulus aşırı şirketlerle devleti aşındırdığı, bireyin ilişkilerinde daha esnek yaklaşımlara evrildiği düşünülmüştür.

Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte ittifakların adeta zorunlu olduğu bir döneme geçilmiştir. İttifakların oluşmasının sonrasında, tabanların uyumu ve birliktelikleri üzerine de tartışmalar yaşanmıştır. Bu tartışmaların seçim öncesinde, sonuçlara dair öngörülerde ana unsur olduğunu gördük. Toplumun yarısından fazlasına hitap edebilmek için birbirinden farklı sosyolojik tabanların teveccühünü kazanmanın dinamikleri oldukça çetrefilli bir sürece işaret etmiştir. Farklı zeminlerin ortak bir havzada buluşmasının meşruiyetini üretmek için kimi zaman bir anlam kargaşasının içerisinde kendimizi bulduk. Özellikle seçimi kaybeden adayın hızlı dönüşleriyle, ideolojik sembollere sarılma biçimi kimi zamanlarda tebessüm ettirdiğini ifade etmem gerekiyor.

Birlikteliklerin ortak zemini üzerine konuşurken, siyasetin ideolojilerden uzaklaştığı söylemlerinin tekrar Türkiye örneğinde irdelenmesini gerektirmektedir. Temel anlamda birbirinin zıttı gibi 6 benzemezin aynı masa etrafında oluşturmaya çalıştığı hareketin söylem ve eylem üzerindeki karmaşıklığı bahsi geçen tezin tam anlamıyla işlemediğini göstermektedir. Eksen kayması gibi artistik kavram üzerinde çok fazla durulsa da gerçek şu ki; ideolojik gerilimler ile toplumsal dayanışmanın dinamikleri değişkenlik göstermektedir.

İdeolojik söylemlerin, kavramsal çerçevesinden ziyade gündelik hayattaki dayanışmalar siyasi birliktelik için geçerlidir. Bu post modern dönemde ideolojisizleştik demek olmasa da ideolojilerle olan bağın dönüştüğü görülmektedir. Yekdiğeri ile tanımlanabilen kimlik meselesinde hem kimlik hem de yekdiğeri tanımı esnemiştir. İşte ideolojilerinde en büyük verisi olan ya da kimliklerin en önemli bileşeni olan ideolojilerin de bu anlamda esnekleştiğini söyleyebiliriz.

Bu açıdan “muhafazakar’’ kesimin, zorunlu biçimde varoluşsal bir tepki olarak “dayanışmacı’’ hatlar üzerinden bir sosyal kapanma geçmişi vardır. Sosyal kapanma hem özne olarak muhafazakar kitlenin kendisini koruma hem de süreçle elde ettiği bir takım kazanımları paylaşmama eğilimi ile anlaşılabilir olacaktır. Tabi, son 20 yılda dayanışmacı dinamiklerin dönüştüğü ve modern dinamiklerle yeniden değerlendirildiği söylenebilecektir. Özellikle son süreçte dayanışmacı dinamiklerin, dışlayıcı değil kucaklayıcı bir tavra dönüşmesi elzem bir hale gelmiştir.

Ortak payda söylemini oluşturabilmek için “millilik’’ kavramının işlevselliği seçim sonuçları açısından ortadadır. 6 benzemez ile bir ortak payda bulunamazken Türk Sağı kendi zeminini sağlamlaştırmak için “millilik’’ üzerinden yeni bir yol haritası oluşturmaktadır. Zaten toplumda ideolojik gerilimden ziyade Türk sağı açısından bir “hal’’ durumundan bahsetmek mümkündür. Türk sağı için milliyetçilik ile muhafazakarlık iç içe geçmiştir. Bu iç içe geçme hali her ne kadar siyasal alanda farklı partilerle dönem dönem bir gerilim olarak karşımıza gelse de kahvehanede sohbet aynı “dua’’ ve “temenni’’ ile son bulmaktadır. Öyleyse toplumsal dayanışma Türk sağında artık tam anlamıyla vücut bulmuştur.

Milliyetçilik, Muhafazakarlık ve İslamcılık literatür açısından her ne kadar çok farklı temeller ve referanslara sahip olsa da günlük hayatta kesişim kümesi genişlemektedir. Bunun içindir ki Türk sağının temelleri milliyetçi kavramlarla örülerek, diri tutulmaktadır. Savunma sanayi, milli teknoloji, milli ekonomi gibi yaklaşımlar kalkınmanın ana unsurları haline gelmiştir. İnsansız savaş uçağımızın adı milliyetçiliğin asli kavramlarından “kızılelma’’ olarak konulmuş ve Türk sağı bu çerçevede dayanışmacı bir pozisyona evrilmiştir.

Bu ortak söylemin “medeniyet’’ araştırmaları ve söylemleriyle de temellendirilmesi, elzemdir. Bugüne kadar Batı karşıtlığı üzerine inşa edilmiş, Batı’da modernizm eleştirileri ile bir medeniyet sistemi kurulmuştur. Eleştirmek ya da öykünmek şeklinde değil, bilmek ve çözümlemek bağlamında yeniden inşa etmek gerekmektedir.

Medeniyet, teknoloji ve insan çerçevesinde toplumun Milliyetçi, Muhafazakar ve İslamcı tabanları arasında bir ortak “hedef/hayal’’ oluşmasının temelleri önemlidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eray Eroğlu Arşivi