Konya’da Bir Gönül Sultanı: Hz. Mevlana’nın İzleri

Konya, sadece Selçuklu’nun başkenti, tarihin kadim şehirlerinden biri değil… Aynı zamanda bir gönül sultanına, bir irfan denizine ev sahipliği yapan şehir. Bu şehirde her adımda Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin nefesi hissedilir; türbesinde ise hem sevenleri hem de arayışta olanlar huzur bulur. Ama Hz. Mevlana’yı sadece Mesnevi’den ya da semadan ibaret sanmak, onu eksik anlamaktır. Onun Konya’daki yaşamı, bambaşka bir hikâyenin kapısını aralar.

Hz. Mevlana, babası Sultanü’l Ulema Bahaeddin Veled’in vefatından sonra Konya’ya yerleşti. Anadolu’nun bu mübarek toprakları, onun ilminden, aşkından ve felsefesinden beslendi. Konya, sadece bir şehir değil, onunla birlikte bir düşünce ve sevgi merkezi hâline geldi. Burada medreselerde ders verdi, halkla iç içe yaşadı, irfanını herkese açtı. En derin meseleleri en sade dille anlattı. Kiminle konuşursa konuşsun, kalbini dinlemeyi bildi. Bu yönüyle Mevlana, sadece bir alim değil, aynı zamanda çağlar üstü bir gönül insanıydı.

Şems-i Tebrizi ile karşılaşması, onun hayatında ve Konya’daki yaşamında bir dönüm noktası oldu. Bu dostluk, ilahi aşkın en yüksek boyutlarını ortaya çıkardı. Şems gitti, ama Mevlana’nın içindeki ateş sönmedi. O alevle Mesnevi’yi yazdı, sema onun içinden doğdu. Ve Konya, Mevlana ile birlikte bir aşk şehri olarak anılmaya başladı.

Bugün dahi Konya’da Mevlana’nın ayak izleri takip ediliyor. Her 17 Aralık’ta binlerce insan, “Vuslat Gecesi”nde onun huzurunda buluşuyor. Türbesi, dünyanın dört bir yanından gelen insanlarla dolup taşıyor. Çünkü Mevlana, sadece Müslümanlara değil, bütün insanlığa hitap ediyor: “Gel, ne olursan ol yine gel…” diyor. İşte bu çağrının merkezi Konya’dır.

Konya’nın taşında, toprağında, havasında Mevlana vardır. Onun düşüncesi hâlâ bu şehirde yankılanıyor. Bu şehirde yaşamak, bir bakıma Mevlana’nın izinde yürümektir. Onun hoşgörüsünü anlamak, sevmeyi öğrenmek, gönlünü açık tutmaktır. Konya, bu mirasa sahip çıktığı sürece, Mevlana da bu şehirde yaşamaya devam edecektir.