Dünyanın yükünü omuzlarımızda hissettiğimiz bu çağda, birden karşımıza çıkan umut ışıkları var: Alfa Kuşağı. Onlar, 2010 sonrası doğan, dijital çağın çocukları… Ama sadece ekranlara bakan bir nesil değiller. Ellerinde tabletler ve telefonlar olduğu kadar, ellerinde bir fidan, sırtlarında çöp toplama çantaları da var.
Bir parkta yürürken, elindeki boş şişeyi yere atmayan, aksine gördüğünü yerden kaldırıp geri dönüşüme atan minik bir çocuk gördüğünüzde, fark ediyorsunuz ki gelecek sandığımız kadar karanlık değil. Bu çocuklar, sadece okul kitaplarından değil, doğanın kendisinden ders alıyor. Toprağa dokunuyorlar, fidan dikiyorlar, çöpleri topluyorlar. Çünkü biliyorlar ki, küçük bir tohum koca bir ormana dönüşebilir.
Onlar için çevre bilinci, zorunlu bir görev değil; içten gelen bir sorumluluk. “Neden yapıyorsun?” diye sorduğunuzda, gözleri parlayarak “Çünkü bu bizim dünyamız” diyorlar. İşte o an, bir yetişkin olarak kendi payımıza düşen sorumluluğu hatırlıyoruz. Çünkü kabul edelim, biz büyüdükçe bazı değerleri unuttuk. Ama onlar unutmuyor, unutturmak da istemiyor.
Bir Alfa çocuğu, deniz kenarında gördüğü plastik poşeti alıp çöpe attığında; okul bahçesinde eline fidan alıp toprağa ektiğinde; sokakta arkadaşlarıyla oynarken bir yandan çöpleri topladığında, bize sessizce bir mesaj veriyor:
“Dünya bizim, ama hep birlikte kurtaracağız.”
Belki biz onlara çok şey öğrettik; okumayı, yazmayı, matematiği… Ama onlar bize çok daha önemli bir şey öğretiyor: Geleceği sevmeyi. Çünkü bu sevgiyle atılan her adım, yarının nefesini çoğaltıyor.
Şimdi bize düşen, onların çabasını büyütmek, ellerine daha çok fidan, daha temiz topraklar bırakmak. Gün gelecek, onlar büyüyecek ve bugün diktikleri ağaçların gölgesinde oturacaklar. İşte o zaman anlayacağız ki, dünya aslında onların ellerinde yeniden filizlenmiş.
Ve belki de en güzel miras, para ya da mal değil; onlara bıraktığımız temiz gökyüzü, yeşil toprak ve tertemiz bir deniz olacak.