Yüklerimiz Hafiflediğinde

Hayatın inişleri ve çıkışları içinde hepimiz zaman zaman zorlu dönemlerden geçeriz. Kimi zaman bir kayıp, kimi zaman bir hayal kırıklığı, kimi zaman da sadece ağır bir yorgunluk hissi omuzlarımıza çöker. Bu yüklerin altında ezilirken, çoğu zaman ilk refleksimiz içimize kapanmak, kimseyle konuşmamak, her şeyi tek başımıza atlatmaya çalışmaktır. Ancak deneyimler gösteriyor ki, paylaşmak, iyileşmenin en güçlü anahtarlarından biri.

İnsanoğlu sosyal bir varlıktır. Yalnızlık, ruhsal sağlığımız için sanıldığından çok daha yıpratıcı olabilir. İçimizde biriktirdiğimiz her acı, her endişe, her korku, zamanla ruhumuzda kangrene dönüşebilir. Oysa bu duyguları dile getirdiğimizde, onları bir başkasıyla paylaştığımızda, sihirli bir şekilde ağırlıkları azalır. Kelimelerle dökülen her dert, aslında bir nebze de olsa dışarıya atılmış, hafifletilmiş bir yük demektir.

Peki, paylaşmak neden bu kadar iyileştirici?

Öncelikle, anlaşılma hissi paha biçilmezdir. Zor bir süreçten geçerken birinin sizi dinlemesi, size sarılması, "yalnız değilsin" demesi, en büyük ilaçlardan biridir. Duygularınızı ifade ederken, karşınızdaki kişinin gözlerinde veya ses tonunda o anı paylaştığınızı görmek, içsel bir rahatlama sağlar. Kendinizi izole edilmiş hissetmek yerine, bir bağlantının parçası olduğunuzu anlarsınız.

İkinci olarak, farklı bakış açıları kazanırız. Kendi sıkıntımızın içine gömüldüğümüzde, çoğu zaman tek bir pencereden bakarız. Ancak bir başkasıyla konuştuğumuzda, onlar bize farklı bir pencere açabilir, görmediğimiz detayları gösterebilir veya soruna bambaşka bir çözüm yolu sunabilirler. Bazen sadece "bu da geçer" sözü bile, o an ihtiyacımız olan umudu aşılayabilir.

Üçüncüsü, paylaşmak sorumluluk duygusunu hafifletir. Bir sorunu tek başımıza çözmek zorunda hissettiğimizde üzerimizdeki baskı artar. Ancak bu sorumluluğu bir başkasıyla bölüştüğümüzde, sanki yükün bir kısmı da onlara geçmiş gibi hissederiz. Bu, elbette karşınızdaki kişinin sizin yükünüzü taşıyacağı anlamına gelmez; aksine, bu süreçte size destek olacağı, yol arkadaşlığı yapacağı anlamına gelir.

Son olarak, paylaşmak empati köprüleri kurar. Hem paylaşan hem de dinleyen için bu bir öğrenme sürecidir. Kendi acımızı paylaşırken, aslında başkalarının da benzer şeyler yaşadığını fark edebiliriz. Dinlerken ise, başkalarının deneyimlerinden ders çıkarır, insan olmanın ortak paydasında buluşmanın ne demek olduğunu anlarız.

Unutmayalım ki, yaralarımız sadece kapanmakla kalmaz, aynı zamanda havayla temas ettiğinde daha hızlı iyileşir. Ruhumuzdaki yaralar için de durum aynıdır: paylaşmanın o temiz havası, iyileşme sürecini hızlandırır, bizi güçlendirir ve yalnız olmadığımızı hatırlatır. Yüklerimiz ağır geldiğinde, belki de yapmamız gereken ilk şey, bir nefes alıp omuzlarımıza dokunacak güvenli bir el aramaktır. Çünkü bazen, iyileşmek için tek ihtiyacımız olan, sadece konuşmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Büşra Köse Arşivi