
Yılmaz Sandıkcı
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü
Ülkemizde, resmi olarak ilk 1923 yılında kutlanan “İşçi Bayramı” 2008 yılında yapılan değişiklik ile “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutlanıyor. Millet olarak hafızamıza 1977 yılı acısı ile kazınan 1 Mayıs günü, dünya çapında “İşçi ve Emekçiler Bayramı” olarak “birlik, dayanışma ve haksızlıkla mücadele günü” olarak tanımlanıyor. Ancak bu mücadeleyi engellemeye çalışanlar, hatta düşmanlaştıranlar da hiç az değil…
*
Günümüzde yaşananları doğru anlamak için, tarihe bir göz atalım; Bence ilginç bir şekilde ilk olarak Avustralya'nın Melbourne şehrinde ortaya çıkmış 1 Mayıs. İlginç olan şu; işçi hakları talebinin ilk olarak Avustralya’da çıkmasıdır. Böyle bir talebin sanayi devriminin öncüsü İngiltere’de veya kapitalizmin kartal yuvası ABD’de ortaya çıkması beklenir değil mi? Yine de arada bağ yok değil! Avustralya, İngiltere’nin sanayileşmesine kaynak sağlamak için sömürdüğü en büyük deniz aşırı ülke. Bu zor şartlar altında çalıştırılan inşaat işçileri günlük çalışma süresinin sekiz saate indirilmesini talep ederek Melbourne şehrinde bir yürüyüş düzenlemişler 1856 yılında.
*
Bundan 30 yıl sonra ABD’de, işçiler günde 12 saat çalışma yerine, 8 saatlik çalışma talebiyle iş bırakma eylemi yapmışlar. Kentucky eyaletinde 6 binden fazla “siyah ve beyaz işçinin birlikte yürümesi” ayrıca dikkat çeken bir konu olarak tarihe kaydedilmiş. Kapitalist işveren örgütlerinin, siyaset üzerindeki baskısı ile işçinin, emekçinin hak arama mücadelesini hem de yasal(!) yollarla engelleme çabasına rağmen 1889 yılında Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada "birlik, mücadele ve dayanışma günü" olarak kutlanmasına karar verilmiş. 1 Mayıs resmi ve yasal olarak 1890 yılında ABD’de kutlanmış. Zamanla günlük 8 saat çalışma hakkı diğer ülkelerde de resmen kabul edilerek 1 Mayıs işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram haline gelmiş.
*
Bizde ise ilk 1 Mayıs kutlaması Osmanlı Devleti döneminde işçi örgütlenmesinin en yoğun olduğu Selanik'te tütün, liman ve pamuk işçilerinin katılımı ile 1911 yılında yapılmış. İstanbul, ilk 1 Mayıs kutlaması ile 1912 yılında tanışmış. Bu konuda İzmir’in de bir öncülüğü var ama net bilgiye ulaşamadım. Osmanlı sonrası 1923 yılında, 1 Mayıs dönemin işgalci kapitalistlerine karşı mücadele eden Kuva-i Milliyeci irade tarafından, kapitalist batı karşıtı SSCB ile dostane ilişki sürdürme siyaseti kapsamında resmen "İşçi Bayramı" olarak kutlanmış. Ancak 1925 yılında Takrir-i Sükun Yasası ile yasaklanmış. 1935 yılında "1 Mayıs Bahar Bayramı" adı ile yine kutlanmış.
*
1968 yılında başlayan devlet ve bürokrasi baskısına, savaşlara, otoriter rejimlere karşı bireysel özgürlükleri ve sivil hakları savunan öğrenci hareketlerine bazı ülkelerde işçilerin de katılması ile dünyaya yayılan özgürlük dalgası 1970lerde işçi ve öğrenci hareketlerine zemin hazırlamış.
*
Bu ortamda Türkiye’deki, bence son derece ve masum hatta hayrlı bazı uyanışlar, hain provakatörlerin araya karışması ile sağ-sol çaltışmasına dönüşerek 1977, 1 Mayıs’ına kadar gelmiş. O gün yaşananlara bir göz atınca, olayın hala net bir açıklamasının yapılamadığını görüyorum. Öyle ki, bir açıdan farklı sendikal örgütlenmeler içinde hak arama mücadelesi veren işçilerin birbiri ile çatışması gibi görünürken diğer açıdan kapitalist emperyalizm ile komünist emperyalizmin, yani emperyalistlerin farklı adlar altında birbiri ile girdiği çatışma için sahne olarak Taksim Meydanını seçtiği görünüyor… 36 canımıza mal olan o gün, hainlerin ve provakatörlerin, hayrı şerre çevirdiği bir çok olay gibi tarihimizde acı bir gün olarak yerini almış durumda…
*
Ardından 1980 darbesi geliyor! Hani “darbeye ortam hazılamak için sağ sol çatışmalarında vatan çocuklarının birbirini öldürmesine göz yumduk” anlamında konuşan paşaların yaptığı darbe. Bu darbe ile Türkiye’nin özgürlük ve aydınlanma isteyen bilinç omurgası kırılıyor ve kapitalizmin yörüngesinde dönmeye başlıyoruz ve 1 Mayıs’lar işçi ve emekçi adına bir acıya dönüşüyor.
*
Sonrasında, belki bir tepki olarak, belki de araya karışan çaşıtların etkisi ile kasten “işçi haklarının ve çalışma verimliliğinin gelişmesi” için hareket etmesi gereken sendikal faaliyetlerin yerini halkın çoğunluğundan destek alamayan yıkıcı bir muhalefet anlayışı alıyor.
*
Belki bu durumun da etkisi ile, gelişmiş ülkelerde sivil birey haklarını devlet otoritesine karşı koruyan adalet anlayışı gelişirken, ülkemizde devleti vatandaşına karşı koruyan otoriter rejimleri andıran bir adalet anlayışı yerleşiyor. Bu hem muhalefeti hem de haksızlıklara karşı örgütlenmelerin önünü kapatarak devlet otoritesini ele geçirenlerin zalimleşmesini hızlandırıyor. İşçi haklarını aramak için çalışması gereken sedikal örgütlerin bir kısmı işçiden çok yöneticilerin keyfine hatta siyasi yandaşlığa çalışır hale geliyor.
*
Bu durumda devlet otoritesine yancılık eden iş adamları, din adamları, medya beslemeleri açıktan veya gizli işbirlikleri içinde örgütlenip semirirken işçi, emekçi ve emekli için hak arayacak, adalet arayacak örgütlenme dibe vuruyor…
*
Hakların aranması için, haksızlığın durdurulması için örgütlenme ile dayanışmanın önemini hatırlatan böyle günlerin, bir gün herkese lazım olacak adaleti sağlamak üzere yansız, tarafsız çalışmak gerektiği bilincinin gelişmesine vesile olması dileği ile 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününüz kutlu olsun. Selam ve dua ile.