Yılmaz Sandıkcı

Yılmaz Sandıkcı

Üniversite ve Medrese

Üniversite ve Medrese

Geçen hafta İtalya seyahatimde dikkatimi çekti, Avrupa'nın en eski üniversitesiymiş Università di Camerino. O yıllarda bizde medreseler var hem de dünyanın en eski medreselerini yapmış olmanın gururu. Birçoğumuz, aralarındaki farkı bilmese de medreseler ilim yayar, üniversiteler ilimden bilim yapar. Ancak malumatlar ile bilgi arasındaki farkı anlayacak kadar düşünmeyen kafaların çoğaldığı ülkelerde ilim ile bilim arasındaki fark da öğrenilemiyor ve medrese ile üniversite arasındaki fark da anlaşılmıyor. Sonuç Türkiye örneğinde, milletin yetiştirdiği beyinler yurt dışına göçüyor. Türkiye’de bilim göçüyor.

* Son üç yüzyılda değişen Yeni Dünya Düzenini sizce askeri ordular mı kurdu yoksa okullar mı? Mevcut düzen kanlı savaşların değil, orta çağ sonrası başlayan bilim çağı döneminde yaşanan medrese ile üniversite yarışının bir sonucudur bence. Bu yarışta kazananlar, savaşları da kazananlar olmuş ve düzenin kurallarını koymuşlar.

* Medrese - Üniversite Yarışını ve aralarındaki farkı özetlemek istiyorum; Medresenin tarihi daha eskiye dayanabilir ancak kurumsallaşması Karahanlılar döneminde oluyor ve Selçuklular döneminde etkinliği zirveye ulaşıyor. İlk medreselerde sadece nakil ilimleri yani din dersleri okutulurken, Nizamiye medreseleri ile birlikte akıl bilimleri yani pozitif bilimler de müfredata giriyor ve uzun süre dinî ilimler ve pozitif bilimler birlikte okutuluyor.

* Zirve döneminde medreseler, devletin gücünü besleyen bir yapıda işliyor ancak zamanla ortaya çıkan değişime göre kendini yenileyemeyen medreselerde özellikle Osmanlı döneminin ikinci yarısına girilirken, pozitif bilimler dışlanıyor. Sonuçta medreseler hayata uygulanabilir tekniklerin geliştirilmesinde, batının üniversiteleri ile yarışamaz hale geliyor.

* Çünkü bölgemiz insanı aklını duygusuna kolayca teslim edebildiği için medreselerde yetişenlerin bazılarını Allah’ın sevgili kulu ve benzeri makamlara yerleştirmişler. Ve onların fikirlerini, akıl ve bilim olarak değil, Allah’tan gelen ilham (bazı durumlarda “hâşâ” vahiy) olarak görmüşler. Oysa vahiy sadece peygambere gelir ama duygular aklı baskıladığı için bazı alimlerin sözlerini, görüşlerini tartışılmaz ilan etmişler.

* İtiraz edenlere de “akıl değil nakil esastır” görüşünü dayatarak sorgulamayı ve düşünmeyi köreltmişler. Sevmediği âlimi, kâfir ilan edecek kadar ileri gitmiş bazıları ve takipçileri eliyle rakip(!) alimleri ya itibarsızlaştırmış ya da öldürmüş!…

* Aklı, düşünmeyi, istişareyi dışlayan taklit, itaat ve biat yoluyla iman etmeyi teşvik eden (bu alışkanlıkların çoğu günümüzde de devam ediyor) alimlerin hakim olduğu medreseler, toplumda akılsız imanın yerleşmesine yol açmış zamanla.

* Aynı dönemde batılı halklar, bazı tecrübelerin ışığında kilise üzerinden topluma hükmeden alimlerin naklede geldiği malumatın yalan ve yanlışlarla dolu olduğunu anlamaya başlayarak, aklı ve bilimi önceleyen üniversitelere kulak vermişler... Malumat nakleden ilim adamları yerinde üniversitelerde yetişmiş ve bilgi anlatan bilim adamlarını dinlemeye başlamış batılı halklar.

* Sevdikleri bilim insanına insanüstü, ulvî özel makamlar vermeyi bırakmışlar. Bilim insanlarına, bilimin hayata uygulanabilirliği kadar sahip çıkmışlar. İtaat veya biat zorlaması olmadan! Bilim insanlarının ilim adamlarından farklı olarak eleştiriye açık olmaları ve ilim adamlarının sözlerinin tersine bilim insanlarının sözlerinin tartışmaya açık olması, istişare ortamında akıl ve bilgi ile varılan sentezlerin bilime dönüşmesini sağlamış. Batılı halklarda gözlem ve ispata dayalı bilgiler itibar görmüş, bunun dışında kalan malumat dışlanmış. Sonuçta imansız akıl yolu ortaya çıkmış.

* Medresede talebe, hocasına koşulsuz teslim olup, hocasının her fikrini itaat ile sorgusuz kabul ederken, üniversitedeki öğrenci öğretmeninin fikirlerini eleştirme hatta reddetme veya üzerine bilgi ekleyebilme imkânı bulmuş. Medreseler ezber ile hafızayı beslerken üniversiteler merakı, araştırmayı, sorgulamayı, zekayı, tartışmayı beslemiş. Birisi aklın hafıza bölümünü geliştirirken, diğeri aklın muhakeme bölümünü geliştirmiş. Birisi takip edeni, diğeri geliştireni teşvik etmiş.

* Bu fark açıldıkça, ordular ve silahlar arasındaki fark da artmış ve son üç yüzyıldaki savaşları kazananlar kurmuş Yeni Dünya Düzenini… Yani, malumattan bilgi çıkarabilen, bilgiyi bilime, bilimi de teknolojiye çevirebilen üniversitelere sahip olan milletler. Bunlara karşı gelenler bile, o kurallar içinde karşı geliyor… Bunu dikkate almadan beyin gücüne karşı bilek gücü ile karşı koyacağı zannına kapılanlar, halklarını boşuna kandırıyor.

* Türkiye’nin iki yüzü aşan üniversite ve sekiz milyonu aşan üniversite öğrenci sayısı ile övünmeden önce üniversite eğitiminde tercih ettiğimiz modeli tartışmamız gerekiyor bence; dışı üniversite içi medrese olan eğitim-öğretim kurumları bilim ve teknoloji üretebilir mi sizce? Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkcı Arşivi

İran

16 Haziran 2025 Pazartesi 00:00