
Yılmaz Sandıkcı
Zaferden Zafere
Zaferden Zafere
Zaferler haftasındayız; 26 Ağustos 1071 yılındaki Malazgirt Zaferi ile Anadolu'nun kapıları Türklere yurt olmak üzere açılmıştı, ancak 847 yıl sonra o yurt düşman işgaline maruz kaldı. Yurdumuzun, işgalden kurtarılması için 5 yıl sonra başlatılan harekatın tarihi de 26 yine Ağustos oldu. Harekatın başarıya ulaşması ile 30 Ağustos Zaferi kazanıldı. Böylece Malazgirt Zaferi tekrar bayram oldu. Kutlu olsun, daim olsun.
* Tam burada duam şöyle; Allah bize yurt kazandıran Alparslan’a, düşmana kaptırılan yurdu kurtaran Atatürk’e, onlardan önceki ve sonraki tüm şehitlerimize , gazilerimize rahmet eylesin. İnancımıza göre şehitlerimiz zaten cennetlik… “Allah hepimize, şehitlerimizin uğruna can verdiği yurdumuzun ve değerlerimizin kıymetini anlayacak akıl, bu değerlere sahip çıkacak bilinç ve layık olmak için çaba versin” Amin.
* Çünkü bu bilince sahip olmayanlar, zaferlerimiz arasında ayrım yapanlara aldanıyorlar? Söyler misiniz, sonuç doğuran zaferler ile sonuç doğurmayan zaferler arasındaki farkı kimler anlamaz? Kimler, doğurduğu sonuçları yaşayan zaferler ile doğurduğu sonuçları ölen zaferler arasındaki farkı gözetmeden, zaferlerimizi arasına fitne sokar? Kimler, kendi tarihine yalan derken düşman yalanlarını tarih diye anlatanlara kanar? Ve kimler o yalanları yayar? Türk milleti böyle bir akıl tutulmasına nasıl düşer? Yurdun tekrar kazanılmasına sembol olan “İzmir’in düşman işgalinden kurtuluş günü” nün kutlanması kimleri rahatsız eder? Bu rahatsızları kimler dinler, kimler takip eder?
* Yani özetle, Türk Milletinin zaferleri arasına fitne sokanlar ve bunlara aldananlar kimler?
* İhracatçı olarak 53 ülke gezmiş, görmüş bir kardeşiniz olarak bu sorulara verdiğim cevaplara zemin oluşturan gözlemlerimi kısa tutmaya çalışarak şöyle özetlemek istiyorum. Gezdiğim ülkelerin 20 kadarı Osmanlı coğrafyasında kurulmuş, 13’ü Arap olmak üzere 20si Müslüman ülkeler olduğuna dikkatinizi çekerim:
* 1) Son 3 yüzyılda, dünya hakimiyeti bilek gücü kullanan milletlerden, beyin gücü üreten milletlere geçti. Osmanlı padişahları aynı zamanda İslam Halifeleri, saraya aldıkları yönetici kadroları ile bu dönüşümü fark edemedi; emperyalizmin paylaştığı dünya üzerinde, müslümanları önce sömürüden sonra işgalden koruyamadı. Müslüman coğrafyalarda ezilen halkları sonuç doğuracak güçte harekete bile geçiremedi! Nihayet sıra kendisine ve atalardan miras kalan yurdumuza geldiğinde, Osmanlı, bilek gücünün yerini beyin gücünün aldığını ancak anladı. Ama çok geç kamıştı. Harekete geçse de yetişemedi ve önce sanayileşemeyen, eski düzen kafasında kalan ekonomide yenildi, finansta teslim oldu, sonra “duyun-u umumiye” denilen intihar notu gibi bir borç yönetim kanunu çıkararak devlet olma vasfını düşman ülkelere ipotek verdi. Ardından gelen savaşlarda yurdunu da işgalden koruyamaz hale düştü, zayıfladı, parçalandı, yıkıldı.
* 2) Aynı dönemde din kardeşlerimiz(!) dünyayı paylaşan emperyalist güçler karşısında işgali, manda ve himayeyi çoktan kabul etmişti bile. Arapları yönetenler, Kur’an-ı Kerim dilini kullanarak müsluman halklar ve milletler üzerinde ümmetçilik hatırına egemen olma ve hilafet makamını Osmanlı’dan alma planları yapan İngilizlerle çoktan işbirliğine girmişlerdi. Aynı dönemde, manda ve himaye kabul edilemez ya istiklal ya ölüm” diyerek Atatürk önderliğindeki Türk milletinin başlattığı Kurtuluş Savaşı, emperyalizm tarihinde sömürgecileri durduran ilk savaş olarak tarihe geçti... Sömürülen halklara örnek oldu.
* 3) Balkanlardan Anadolu’ya sığınan ile Anadolu’da yaşayan Osmanlı tebası halklar Türk milletinin gösterdiği irade çerçevesinde, Osmanlı’nın kaybettiği topraklar üzerinde haçlı bakiyesi emperyalist (İslam düşmanı her ne derseniz deyin) sömürgeci güçlere karşı özgürlüğünü kazanan ilk millet oldu. İyi de bu başarı kimlere battı, kimler bu başarıya kara çalmaya kalktı, kimler iftira attı?
* 4) Araplar Birinci Dünya Savaşından sonra Türkler gibi bir özgürlük, kurtuluş savaşı vermek yerine düşmanın mandası altında yaşamayı kabul ederek, Müslümanların kutsal topraklarımızı haçlı düşmana çiğnettiler… Ve sonraki nesillerini de esaret altında büyütmeyi kabul ettiler… O esaret altında büyüyenler, işgal güçlerinin, islam düşmanlarının uydurduğu yalanları tarih zannettiler…
* 5) Düşman yalanlarını tarih diye anlatanlar da buradan türedi işte! Ve bunlar bizimkileri kandırmakta oldukça başarılı oldular… Çünkü yalanları uyduran düşman olsa da yalanları yayanlar “Müslümanca” konuşuyordu… İşin aslını aramak yerine şekle görüntüye kanmak bizden bazılarının kolayına geldi. Hele bir de sarıklı, sakallı, takkeli, türbanlı, fesli cübbeli ise konuşan, yalanları kimse durduramadı. Bakınız Müslüman kılıklı İngiliz ajanı Lawrence ve onun yetiştirmeleri ile düşman beslemesi tarihçiler, hocalar, şeyhler, siyasetçiler…
* Kandıranların nasıl arsız ve utanmaz olduğunu söylemeye gerek yok değil mi! Merhum Karabekir paşamızın ifadesi ile “şeytanın bile Müslüman mintanı içinde gezdiğini”, Müslüman gibi konuşup göründüğünü, Allah ile aldattığını fark etmek gerekmiyor mu artık? Yani, kandıranlar utanmaz kananlar utansın demenin tam yeri değil mi?
* Unutmayın; bir zafer olmasaydı diğer zafer olmazdı, diğer zafer olmasaydı hiç bir zafer kutlanamazdı. Milletimiz zaferlerimiz arasına fitne sokan kafaya kansaydı, 30 Ağustos Zaferi kazanılamazdı.
* Kanmayı bırakıp işin aslını arayanların çoğalması duası ile Malazgirt Zaferimizin vatan yaptığı yurdu, işgalden kurtarıp tekrar vatan yapan 30 Ağustos Zaferimiz kutlu olsun, daim olsun.. Selam ve dua ile…