Yılmaz Sandıkcı

Yılmaz Sandıkcı

Dünyanın Akupunktur Noktasında Egemenlik

Ülkemiz, Dünyanın akupunktur noktası denilecek değerde bir konumda duruyor. Bu da bize taktik düşünme seviyesinden stratejik düşünme seviyesine çıkmamız gerektiğini gösteriyor ama bunu anlama, hak etme ve hakkını vermenin neresindeyiz acaba? Örneğin, “milletin egemenliği” ile “Allah’ın egemenliği” arasındaki farkı anlayacak kadar düşünmeyen, hatta “put ile anıt arasındaki farkı” anlamayan kafalar ile stratejik düşünmeyi ne kadar başarıyoruz sizce.

*

Jeo-politik konumumuzun, küresel güçleri Türkiye ile işbirliği yapmaya zorlaması bizim için kıldan ince kılıçtan keskin hassas sorunlara sebep oluyor. Çünkü bu konumu doğru kullanmak bizi dünyada söz sahibi yapabileceği gibi yanlış kullanmak da bizi sefalet ve parçalanma riskine itebilir. Bu riski öngöremeyen politikalarımız düşmanın işine gelir!

*

Varacağımız sonuç bize bağlı! En çok da toplumsal iletişimde seçeceğimiz yönteme bağlı. Yani efelenmeli, dayılanmalı, atarlı-giderli kindar kafaların ürünü kavgacı, ayrıştıran bir münakaşa yöntemini mi yoksa insan olmaya daha yakışır şekilde birleştiren, güçlendiren müşavere, münazara, müzakere, istişare, işbirliği, uzlaşı yöntemlerini mi seçeceğiz toplumsal iletişim için? Yani ezberden nakillere mi yoksa sorgulayan stratejik akla mı dayanacak yöntemlerimiz.

*

Seçeceğimiz yöntem cumhuriyetimizin ve demokrasimizin kalitesini, milletimizin refahını ve vatanımızın bütünlüğünü etkileyecek hayati bir önemdedir. Yöntem tercihimiz bir siyasal partiyi seçmekten daha önemlidir. Çünkü Cumhuriyet, devletin yönetimine liderlik edecek olanların seçilmesi ve devletin her türlü makamında cumhura hizmet edecek görevlilerin atanması konusunda cumhuru oluşturan herkese fırsat eşitliği sunar.

*

Devlet yönetimine liderlik etmek isteyenlerin yeterinden fazla olmasından dolayı da görev alacak olanları seçimlerde cumhurun kendisi belirler, buna da demokrasi denir.

*

Cumhur, devlet makamlarına yapılacak atama, görevlendirme ve tüyü bitmedik yetimlerin bile hakkını içeren hazinemizi yönetme gibi işlerin sorumluluğunu seçtiği vekil kişilere verir, kendisi işine devam eder. İşinde kazandığından bir kısmını da devletin işlemesi için vergi olarak verir. Seçilmişlerin devlet makamlarına eş dost akraba hemşeri yerleştirmesi, şu veya bu tarikatın müritlerini ya da şu veya bu partinin üyelerini veya belli bir zümreyi tercih etmesi yani adam kayırma yani liyakatsizlik, cumhurun vicdanındaki adaleti sarsarak dayanışmayı bozar ve sosyal sorunlara yol açar. Böyle yanlışlarımız ise düşmanın işine yarar!...

*

Bunu önlemek için demokrasi, seçenin, seçilene hesap sorma hakkını, seçilenin de seçene hesap verme sorumluluğunu güvence altına anlan mekanizmaları da içerir.

*

Adam kayırma ve liyakatsizlik cumhuriyete ve demokrasiye ters olmasından önce kul hakkını temel alan, adaleti esas alan dinimiz İslam’a terstir. Dinimize karşı böyle ters hareketler içinde olanların, demokrasiyi sanki dinimize ters bir şeymiş gibi anlatarak cumhuru kandırmasını ve “cumhurun seçme iradesini” çalmasını önlemenin yöntemi ise laikliktir.

*

Laiklik birilerinin anlattığı gibi dinsizlik değildir! Ancak laikliği dinsizlik gibi uygulayanlar ile laikliği dinsizlik gibi anlatanların hep birlikte İslam düşmanlarına hizmet ettiği görülmelidir. Görülmelidir ki; Laiklik siyasetçi, din adamı, hoca, şeyh, iş insanı, müteahhit, gazeteci, yazar, fenomen, vs tiplerin çeteleşerek din-iman-vicdan suiistimali ile cumhuru aldatıp sömürmesini engellemek için gereklidir!

*

Ancak günümüzde, şurada geçen en fazla 6-7 kavramı bile cumhura doğru anlatmayan ve üzerinde gereksiz kavgalar, ayrışmalar çıkaran siyasetçiler, düşman yalanlarını tarih diye anlatanlara kanarak ve kandığı yalanları işin aslını aramadan yayarak cumhuriyetimize, devletimize, aziz milletimize layık olunmaz beyler!...

*

Aynı şekilde, Haçlıların himayesinde beslenip, sakal sarık türban takke fes cübbe görüntüleri ve camiden, hacdan, Kuran okurken gönderilen resimlerle müslüman kılığında olduğu halde söylentiyi, bidatı, hurafeyi, israiliyatı din diye anlatanlara kanarak ve kandığı yalanları dinin manasını anlamadan yayarak cumhuriyetimize, devletimize, aziz milletimize layık olunmaz beyler!...

*

Bu yanlışlarda ısrar etmek ancak düşmana hizmet! eder... Yeter artık yaa diyerek kanmayı, kandırılmayı bırakmak için milletim başına daha nasıl belalar gelmesini bekler?

*

Farkına varmalıyız artık birinci yüzyılımız geride kaldı.. Yeni yüzyılı kazanmak için herkes öğrenmeli; kanmak yerine işin aslını aramayı, dinin manasını anlamaya çalışmayı, anlayanlar ile anlamayanlar arasındaki kavgaya ateş taşımamayı, meydanı Türk gibi konuşan, Müslüman gibi görünen fitneci fesatlara bırakmamayı… Yani stratejik düşünmeye başlamayı…

*
Kanmayı bırakıp, işin aslını anlamaya çalışanlara selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkcı Arşivi