Yılmaz Sandıkcı

Yılmaz Sandıkcı

İran

İran İslam Cumhuriyeti’ne ilk olarak 1995 Mayıs ayında gittiğimde çok etkilenmiştim; büyük bir ülke, petrol zengini ve “İslam şeriatı” ile yönetildiği söyleniyor. Söyleneni görmedim ama sonraki her seyahatimde hep bir kötüye gidişat gözledim İran’da. İran’ın gerilemesinden ziyade İslam’ı öne çıkaran bir ülkenin düştüğü duruma üzüldüm hep, zira İslam düşmanlarının eline büyük bir koz vermiştir İran. Sanırım 2012 yılında yazmıştım bu yazımı, İsrail saldırıları ile hatırladım. Durum ortada.

*

İran elindeki “Allah vergisi” petrol zenginliğine rağmen halkını refaha erdirmedeki başarısızlığını gizlemek için propaganda ile algı yönetimi yapması ve 1991 yılında yıkılan SSCB’nin sonunu getiren silahlanmaya sarılma hatasına düşmesi mesela. Silahlanma derken yeni teknoloji geliştirecek bir sistem uygulasa neyse, tamamen kopya üzerinde bir hedef yürütüyor. Sonuç ortada…

*

1995 yılında ilk gördüğümden beri ekonomisi sürekli zayıflıyor, hatta batıyor, milleti sefalete sürükleniyor ama İran nükleer teknoloji kopyalama çabası ile silah(!) yapmak ile övünüyor… İran, düşmanlaştırdığı batı ülkeleri ile girdiği laf dalaşını, siyasi açıdan bulunmaz bir sermaye olarak kullanıyor. Batı ile çatışma durumu her hal-ü-karda başarısız ve yanlış siyasetçilerin kurtarıcısı olmuş… Biz düşmanla savaşmak için modern silahlar yapacağız ama “dış mihraklar” bunu engelliyor, eğer daha çok oy(!) verirseniz daha da güçleniriz söylemi ile, mollalar ülkeyi dünyadan izole edilmiş, bilgi kaynaklarını sansürlemiş, muhalefeti ve uyaran sesleri susturmuş. Sonuçta ekonominin daha da kötüye gittiğini gören, fakirleşen halk bezmiş… Ancak, sonuçtan rahatsız olsalar da sebebi anlamakta zorlandıkları için çözüm de bulamaz hale gelmiş.

*

Bugün (2012) İran’da mollaların dış mihrak diye suçladığı ülkelerden birisi Fransa, dün, İran devriminin en büyük destekçisi en büyük dostu idi. İran’ın petrol zenginliğinin imtiyazlı kontrolünü Fransız Total şirketine alma karşılığında İran’ın nükleer çalışmalarına da destek veren Fransa. Sonradan İran’a nükleer çalışmalarından dolayı ambargo uygulayan ülkelerin başında yine Fransa. Bir dönem bu ambargoyu delerek köşeyi dönmeye çalışan da Fransa. Batıya karşı batının dostluğuna güvenen İran?...

*

Ayetullah (Allah’ın sözü) sıfatını kullanan İmam Humeyni’yi himaye edip, hazırlayıp İran’a gönderen de Fransa. İran devriminin ilk icraatlarından biri Irak ile 10 yıl kadar süren savaş oldu. Her iki din kardeşimiz milyonlarca yetişmiş insanını kaybetti. Birbirinin topraklarında patlattıkları bombalar için milyarlarca dolarlık petrolü batı ülkelerinin refahını artırmak için akıttılar.

*

Bugün (2025) İran’ın Müslümanlar arasında propaganda yapmak için en çok hedef aldığı ülke İsrail, bir terör devleti gibi ne hukuk ne adalet tanıyor ama işte son günlerde İran’a yaptığı ortada… Ya İran ne yapıyor? Mollaların, yıllardır ülkenin kaynaklarını harcadığı silahlanma ile ancak bu kadarını mı yapabiliyor? 1995 yılında, İsrail’e ulaştıramayacağı nükleer bomba için bu, ekonomisini yıkacak kadar çok parayı niçin harcıyorlar? diye sormuştum. Geçen 31 yılda cevabı duyan oldu mu? Cevap duymadık ama her başarısızlıklarında, dış mihrakları veya düşmanı suçlayarak milleti sakinleştirme konuşması yapan çok molla duyduk.

*

İran kıssasından kendimize çıkaracak hisse olur mu sizce? Örneğin;

Düşman düşmandır ve düşmanlık yapmak için vardır. Düşmanlık yapıyor diye düşmanı suçlamak ahmaklıktır. Nezaket icabı rakip ülke mi desek? Sahi rakip ile düşman arasındaki fark nerede başlıyordu?

Fransa gibi haçlı ordularının askeri ve komutanı olan bir ülkenin Müslüman bir ülkeye ne hizmeti dokunur? diye soramıyorsak, İslam’a hizmet edecek kişileri himaye eder mi? diye soramıyorsak bu da bizim aymazlığımız değil midir? Fransa’nın himaye ettiği birini Ayettullah diye baş tacı edenler, ne demek istediğimi anlıyor mu? Özellikle de ABD’nin himaye ettiği birini yıllarca hoca efendi diye takip edenler, bu konuda ne diyor?

ABD Başkanı Bush Irak’a saldırırken bunu bir haçlı savaşına benzetmedi mi? Fransa da yanında değil miydi?

*

Eğer bunlardan ders alamıyor, Allah’ın verdiği aklı kendi vicdanımız ve milli irademiz ile kullanamak yerine algı ile aldanıyorsak İran’dan beter olacağımızı söylemek bir kehanet olmaz değil mi? (2012)

*

Hamburabi kanunları ile Allah’ın şeriatı arasındaki farkı anlayacak kadar düşünemeyen tipler, güzel dinimizi siyasi emellerine alet ederken, liyakati unutup yandaşlık ve adam kayırma ile devlet kadrolarını doldururken, düşmana karşı tedbir alacak bir akıl birliği kurabilir mi? Burnumuzun dibindeki yanlışlardan ders almazsak başımıza farklı sonuçların gelmesini beklemek aymazlık olmaz mı? Algı ile aldanmayı bırakıp, akıl ile ders alan ve işin aslını arayanlara selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkcı Arşivi