Yılmaz Sandıkcı
Gözü Karakmak Nedir Bilir misiniz?
Çocukluğumun geçtiği Karaman’ın Ayrancı ilçesinde, merkez caminin yanına yapılan su deposunun şantiyesi bizim için bulunmaz bir oyun alanı olmuştu.
*
Yüzmeyi öğrendiğimiz Öz denilen dere üzerindeki su birikintilerine ve Yeşildere’ye göre hem eve daha yakındı, hem daha güvenliydi, hem de inşaat artığı tahtalar, tel, çivi, kum yığınları ile daha yaratıcı oyunlara ortam sağlıyordu.
*
Bir gün oyuna dalmışken, karşımda duran arkadaşlarım panikle kaçışmaya başladılar. Ben de ayağa kalkıp arkama baktığımda siyah bir dananın çılgınca çitmeler atıp tepinerek bize doğru koştuğunu gördüm. Aklım çıktı ama kaçmaya zaman yoktu, yerimden fırladığım gibi kenarında oynadığımız kum yığınının üzerine çıktım zar zor. Başka çarem de yoktu zaten …
*
Dana, bana doğru koşmaya devam etti ama şükür ki kum kığınının tepesine kadar gelemedi; ayakları kuma gömülmüştü… Bana ulaşamadı… Yine de kafasını delice sağa sola sallıyor, böğürüyor, çitmeler atmaya devam ediyordu. Bu yaptığına bir anlam veremiyordum, oysa sakinken nasıl da sevimli oluyorlardı. Kapkara, sinirli ve korkunç bir dana ile burun burunayken bunlar geçiyordu aklımdan… Ayaklarının saplandığı kumdan kurtulamadan sahipleri yetiştiler ve bir urganı boynuzlarının dibine bağlayıp çeke çeke götürdüler danayı.
*
Ben kum yığınının tepesinde dizlerinin bağı çözülmüş şekilde bakarken birisi dananın “gözü karakmış” dedi, diğeri “iyi ki çocuklara bişey olmadı” dedi. Danayı yakalayanlardan birisi, bişeyin var mı? der gibi baktı bana. Konuşacak durumda değildim. Omuzlarımı silkerek, sorun yok der gibi yaptım. Öylece etrafı izliyordum.
*
Ortalık sakinleşti, arkadaşlarla kendimize geldik ve TVlerdeki “maç sonrası yorumcuları” gibi heyecanlı heyecanlı konuştuk gözü karakmış dananın sadırısı hakkında. Çocukça hayaller kurduk ihtimaller üzerine, hatta kahkahalarla güldük, eğlendik bile. Oysa sevimli bir dananın sinirli halindeki bir boynuz darbesi işimizi bitirebilirdi.
*
Eve gittiğimde, anneme olayı anlattım ve sordum, gözü karakmak ne demek? diye.. Annem "kış boyunca karanlık ahırda kalan hayvanlar, baharda dışarı ilk çıktıklarında, karanlığa alışmış olan gözlerine vuran güneş ışığından rahatsız olurlar ve önlerini göremezler, ne olduğunu anlamadıkları için de korkuya kapılır ve ne yaptıklarını bilemez halde delirmiş gibi davranırlar" manasında bir şeyler anlattı…
*
Benim için o korkunç günün dersi bu olmuştu; "dünyadaki en güzel şey, yaşamın da kaynağı olan güneş ışığı bile bazı canlıları rahatsız ediyor hatta delirtebiliyor” demek ki!
*
Zamanla, okulda, okuduğumuz kitaplarda bilginin, öğrenmenin, anlamanın da insan zihni için, aynı güneş ışığı gibi aydınlatıcı bir etki yaptığını öğrendim… Ve o korkunç gün aldığım dersi hatırladım… Daha sonra bazılarının, bilgi girmediği için karanlık kalan zihinlerine gerçek bilgi girince, aynı o gözü karakan dana gibi rahatsız olup ve saldırganlaştığını fark ettim. Düşünüp anlamaya çalışmak yerine, kandıkları yalanlara daha sıkı sarılıyor bunlar hatta gerçeğe itiraz edip kavga çıkarıyorlar. Bu da bağnazlaşmayı artırıyor.
*
Bunların bilgiden rahatsız olma sebebi sorgulanmamış malumat ile mutlu hissetmelerini sağlayan yalanların yıkılmasından korkuyor olmaları bence. Aldatılmış, kandırılmış olduklarını da kabul etmek istemiyorlar çünkü egolarına, kibirlerine yediremiyorlar. Ve işin aslını anlatanlara düşman oluyorlar, ta ki başlarına bir bela gelinceye kadar...
*
Kibirleri yüzünden aldatıldığını fark edecek kadar düşünemeyen ya da dinledikleri sözleri, aldıkları duyumları, malumatı sorgulamayanlar, zan ile kandıkları yalanların doldurduğu zihinlerinin nasıl karanlık olduğunu da fark edemiyorlar ama sebebini bilmedikleri halde, bilginin getirdiği ışıktan rahatsız oldukları için saldırganlaşıyorlar.
*
Oysa durumu analiz edecek kadar düşünebilseler, öncelikle düşman yalanlarını tarih diye anlatan sahte tarihçileri besleyen, ve hurafeyi, rivayeti, söylentiyi, bidatı, cahiliye geleneklerini ve hatta israilitatı bile din diye anlatan hain hocaları besleyen düşmana hizmet(!) etmekten kurtulacaklar… Kavga çıkaran tartışma, münakaşa yerine müşavere, münazara yoluyla konuşma seviyesine yükselecekler. Böylece bir çok sorunu kolayca çözecekler.
*
Zan ile kanmayı bırakıp, anlamak için düşünenlere selam ve dua ile.