
Muhammed Mustafa Çetinkaya
Sorumluluk
Son zamanlarda sıkça düşünüyorum; ne oldu da bu kadar kirlendi sokaklar, bu kadar pervasızlaştı kırmızı ışıkta geçişler, bu kadar azaldı yeşile, ormana, diğer canlılara duyulan saygı?
Sanki bir yerlerde, karakterin en temel taşlarından biri olan o sorumluluk bilincini yitirmiş gibiyiz. Oysa sorumluluk, sadece bize dayatılan bir yükümlülükler listesi değil; tam aksine, kendi varoluşumuzu taçlandıran, hayatımızın direksiyonunu elimize almamızı sağlayan yegane anahtar.
Tanım gereği sorumluluk; kişinin kendine ve çevresine karşı olan yükümlülüklerini zamanında, eksiksiz ve olması gerektiği gibi yerine getirme zorunluluğudur. Ancak bu, kuru bir tanımın çok ötesinde.
Sorumluluk sahibi olmak, aslında kişinin kendi hayatının kontrolünü elinde tutmasıdır. Başkalarının saygısını, güvenini ve sevgisini kazanmanın en önemli koşuludur. Hayatın o çetin virajlarında, sorumluluk bilinciyle hareket etmek, bize olayları değiştirme gücünü verir. Bir şeyleri düzeltme, daha iyiye taşıma kudretini bahşeder.
Düşünün bir kere; eğer herkes sorumluluk almanın ve davranışlarının hesabını vermenin bir yaşam kültürü temelini oluşturduğuna inansaydı, manzara ne kadar farklı olurdu?
Çöp tenekesine atılan her çöp, kırmızı ışıkta durulan her an, sokağa tükürülmeyen her damla, yeşile gösterilen her saygı, hayatı hepimiz için daha yaşanılır kılmaz mıydı? Belki de cebimizde çok şey olmazdı ama inanın, huzurla, mutlulukla dolu, daha anlamlı bir yaşam sürerdik.
Zor mu peki bu kadar? Aslında hiç değil. Yaşamın sırrı, yaş alırken üzerimize koymaktan ziyade, gereksiz yüklerden kurtulmakta gizli.
Daha sade, daha yalın bir yaşam sürmek, anlamlı bir varoluşun kapılarını aralıyor. Ve bu sadeleşmenin, yalınlaşmanın ilk adımı da şüphesiz ki sorumluluk almakla başlıyor. Kendi eylemlerimizin, sözlerimizin, düşüncelerimizin sorumluluğunu almakla…
Belki de bu sınavı geçemeyenlere, o “sorumsuzlara” bazı yaptırımlar getirilmelidir. Sadece para cezası değil, toplumsal bir dışlama, bir utanç duygusu da eşlik etmeli. Çünkü bu, sadece bireysel bir mesele olmaktan çıkmış, topyekün bir toplum sorununa dönüşmüştür.
Sorumluluk; kayıp bir erdem mi, yoksa kurtuluş reçetesi mi? Bu soruya vereceğimiz cevap, sadece kendi geleceğimizi değil, çocuklarımıza bırakacağımız mirası da şekillendirecek. Ne dersiniz, yeniden sorumluluk sahibi bir toplum olmaya var mıyız?